Dünkü yazımı
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın,
Balyoz davası kararını ohaylayan Yargıtay’ın o ünlü 9. Dairesi’nin verdiği
kararın doğruluğuna ve daireyi oluşturan yargıçlara duyduğu güveni dile
getirmesine üzerine yazacaktım.. Tek kelime ile istifasını gerektiren bir
demeç.. Görüş almak için bulamadığım AİHM eski yargıcı Rıza Türmen geniş bir değerlendirme yayımladı ve 9.dairenin
gerekçeli kararını baştan sona AİHM’e ve yasalara aykırı buldu.
Türmen’in
yazısından çıkardığm sonuç şudur: Karar
ve gerekçesi, tam bir sefalet hukuku!..
Haşim Kılıç’ın
Hürriyet’in önceki günkü manşetini oluşturan açıklaması baştan sona kabul
edilebilir değil. Hukuki süreç olarak Balyoz kararı, eğer önce Daireler
Kurulu’na gitmezse, Anayasa Mahkemesi’ne gidecek. Sonra da AİHM’e! Kılıç
aslında diyor ki, dilimize tercüme edesek: mahkumlara
yanlış umut vermeyin, bizden farklı bir şey çıkmaz.. 9.Daire aslanlar gibi
mahkumiyeti onadı, kararı çok sağlamdır, çünkü oradaki yargıçlar çok
deneyimlidir, yanlış karar vermezler, doğru karar vermişlerdir..
Türkiye normal,
demokratik bir ülke olsaydı, bu kişi bir dakika yerinde oturamazdı... Buradan
haykırıyorum, o koltuğu boşaltınız!
Size gelecek bir dosya için oyunuzu önceden açıklamış oldunuz, hem de tüm
Anayasa Mahkemesi üyeleri adına! O halde, Anayasa Mahkemesi’ni de, yetmez ama evet referandumundan sonra
oluşturulan özel yargı/özel hukukun bir uzantısı olarak görmek
durumundayız...
***
Hürriyet’teki
habere baktığınızda zaten gazetecilik açısından eksik olduğunu görürsünüz.
Kılıç’la konuşan gazeteci, mesela en sıradan soruyu sormamış: delil olarak öne sürülen CD’lerin sahte
olduğuna ilişkin sürü sepet bilirkişi raporunu Yargıtay hiç dikkate almamış,
Anayasa Mahkemesi olarak siz de es mi geçeceksiniz, söylediklerinizden
delilleri incelemek sizin yetki alanınız dışında olduğu sonucu çıkıyor, öyle
mi?
Sor kardeşim
hazır bulmuşken, herşeyi sor! Yıllardır Yargıtay’da
görev yaptılar diyor Kılıç, araştır bakalım öyle mi! Haşim Kılıç’ın “tarafsız yargıçları”nı, Taha Akyol’un da
bu yargıçlara methiyesine yanıt olarak, Odatv’de Müyesser Yıldız tek tek tanıttı bize. “@demokratyargi” da
twitter’dan şu açıklamayı yaptı:
HK “..Balyoz kararını veren 9. Ceza dairesi için
‘uzun yıllardır Yargıtay'da görev yapan güvenilir yargıçlardır’ demiş. Oysa 5
üyeden 4'ü mevcut HSYK tarafından atanan "160'lar"a dahildir. Başkan
ise 160'ların katkılarıyla başkan seçildi. Tek bir irade ve tek bir beden gibi
hareket eden 160'lar'ı ve seçim süreçlerini anlamak için Bkz: "Türkiye'de
Yargı Yoktur" (kitabı) Sh: 135-154.. Balyoz davasının Yargıtay'daki
aşamasını da şurdan okuyabilirsiniz: www.radikal.com.tr/radikal2/yeni_demokrasinin_iflasi-1145006 …
…sorumuz şu: Sayın Haşim Kılıç, ciddi misiniz?”
Dünkü
Radikal2’de Demokrat Yargı Derneği’nden Orhan
Gazi Ertekin ve Faruk Özsü’nun “Kurt
ile Kuzunun Hukuk Dansı” yazısı,
Kurt’un nehrin aşağısındaki kuzuya “suyumu
bulandırdın seni yiyeceğim” La
Fontaine masalından yola çıkarak, bugünkü özel mahkemeler ve yargıtayda “güçlünün yargısı”nın, balyoz örneğinde
nasıl çalıştığını çok güzel anlattı..
Balyoz
mahkemesinın ve 9.Dairenin kararlarının özü şudur: Seni yemek için benim bin tane
bahanem var, bu bahanelerin gerçek olması da hiç gerekmiyor...
***
Rıza Türmen,
delillerin sakatlığından tutun da mahkeme sürecinde işlenen adaletsizlikler,
yasa /hukuk ihlallerine varıncaya kadar herşeyi, eski yargıcı olduğu AİHM
açısından inceledikten sonra şu sonuca varıyor:
“Balyoz’yla ilgili birinci derecede
mahkemenin kararı, AİHM kararlarındaki adil yargılama güvencelerinden yoksundu.
Yargıtay bunları düzeltebilirdi. Ne var ki Yargıtay gerekçeli kararıyla adil
olmayan bir yargılamayı onaylamış ve adaletsizliğe ortak olmuştur. Her iki
karar da AİHM standartlarına uygun değildir. Balyoz kararlarından, sanıklar ve
ailelerinden de daha büyük zarar gören Hukuk Devleti ilkesidir. Hukuk
devletinin ortadan kalktığı bir ülkede ise, ne demokrasi ne de insan haklarının
güvencesi vardır.”
***
Gazeteci (eski
hukuk mezunu) Taha Akyol da
Yargıtay’ın kararına methiye düzmüştü! Hiç incelemediği (veya inceleyip de
görmek istemediği) davanın gerçeklerine yan çizerek, cemaatçi yazarların
tezlerine sarıldı: Velev ki CD’ler sahte,
peki Plan Semineri de mi sahte!
Hayır Plan
Semineri sahte değil, tümü zaten kaydedilmiş! Durun bakalım, öyleyse şu “velev ki sahte” CD’lerdeki senaryoları
yok sayalım, Plan Semineri’ni konuşalım ve yargılayalım! Gerçekten: Bu semineri
yargılayalım! Elde delil diye tek o var, zaten Plan Semineri’nin bir darbe
suçlamasıyla büyük tasfiyeye zırnık yararı olmayacağı görüldüğü için, üzerine
şu ‘velev ki sahte’ senaryolar inşa
edildi!
Akyol, neyin
hukukçusu? Tek yanıt: Güçlü’nün
hukukçusu.. isteyerek veya istemeyerek.. Güçlünün bahaneleriyle, yüzlerce
masum insanı ve onun da ötesinde bir Hukuk Devleti ilkesini yiyip bitiriyor..
Bu dava onu
savunan herkesin tepesine patlayacak bir bombadır.. Öyle olur olmaz herkes
içine dalmasın, altında kalır..
-- 14 Ekim 2013 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder