SAYFALAR

29 Haziran 2013 Cumartesi

Evet, Üniversitelerimiz Varlar - 2


Gündem, CBT, Sayı 1371, 28 Haziran 2013
  
Geçen hafta Gündem’de ODTÜ olmak üzere bazı üniversitelerin Gezi Parkı protestolarına gösterilen büyük polisiye şiddete gösterdikleri tepkilere yer vermiş ve demiştik ki: “..Ama şüphesiz bunlar yetmez, üniversiteleri nasıl tepeden tırnağa bir cendere içine aldıklarını biliyoruz. Ama öğretim üyeleri özgürlüklerine sahip çıkmalıdır.. Üniversitelerin tepkilerini selamlamakla birlikte, hiç mi hiç yetmez diyebiliriz..”
Dergiyi baskıya verdikten hemen sonra, üç büyük üniversitemizden daha sayıları bini aşkın üniversitesi öğretim üyesi ve çalışanı peşisıra bildirdiler yayımladılar. Bize düşen bu çağırışlarına sayfamızda yer vermek:
***
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ’nden 346 Akademisyen “Devlet Şiddetini Kınıyoruz” başlığıyla bir açıklama yaptı, isimlere yer veremiyoruz, açıklama şöyle:
Biz, aşağıda imzası olan Hacettepe Üniversitesi öğretim elemanları, en temel demokratik hak ve özgürlükleri şiddet kullanarak engellemeye yönelik iktidar anlayışının ülkemizde yaygınlaştırılmasına kararlılıkla karşı çıkıyoruz.
Bu şiddete dayalı anlayış ve uygulamalar karşısında, ülkemizin her yanında, başta gençler ve kadınlar olmak üzere, temel insan haklarına sahip çıkan halkımızın ayağa kalkmasını destekliyoruz.
Yaşananların sorumluluğunun mevcut iktidarda olduğu gerçeğinden hareketle, direnişin, Taksim Dayanışması tarafından açıklanan haklı ve meşru taleplerinin kabul edilmesinin demokrasi ve hukuk devleti anlayışının asgari bir gereği olduğuna inanıyoruz.
Temel haklarını, yaşam biçimlerini, çevrelerini ve ülkelerini, insan olmanın gereği olarak, onurlu bir biçimde savunanlara tüm ülkemizde uygulanan devlet şiddetini kınıyor, bütün sorumlularının hesap vermeleri gerektiğini kamuoyuna bildirmeyi bir görev biliyoruz.”
Hacettepe Üniversitesi Öğretim Elemanları
***
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ 
Kocaeli Üniversitesi’nden 367 imzalı açıklama:
Kocaeli Üniversitesi öğretim elemanları ve çalışanları olarak, daha önce pek çok üniversitede ve kentte uygulanmış olan, en temel demokratik hak ve özgürlükleri şiddet kullanarak engellemeye yönelik iktidar anlayışının ülkemizde yaygınlaştırılmasına kararlılıkla karşı çıkıyoruz.
Bu şiddete dayalı anlayış ve uygulamalar karşısında, ülkemizin her yanında, başta gençler ve kadınlar olmak üzere, temel insan haklarına sahip çıkanları destekliyoruz. Yaşananların sorumluluğunun mevcut iktidarda olduğu gerçeğinden hareketle, “Taksim Dayanışması” tarafından açıklanan haklı ve meşru taleplerinin kabul edilmesinin demokrasi ve hukuk devleti anlayışının asgari bir gereği olduğuna inanıyoruz.
Temel haklarını, yaşam biçimlerini, çevrelerini ve ülkelerini, insan olmanın gereği olarak, onurlu bir biçimde savunanlara uygulanan şiddeti kınıyor, bütün sorumlularının hesap vermeleri gerektiğini kamuoyuna bildirmeyi bir görev biliyoruz.”
***
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ

Üniversiteden 450 imzalı açıklama, özetle:
“Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyeleri olarak aşağıdaki hususları, mesleğimizin bizlere yüklediği toplumsal sorumluluğun bir gereği olarak Türk kamuoyu ile paylaşmayı görev biliriz.
1- Son birkaç gündür ülkemiz, tarihinde ender görülen toplumsal gösterilere tanıklık etmektedir. Kamuoyunun dikkatini İstanbul Gezi Parkı’nda yapılması planlanan düzenlemeler nedeniyle doğada ve çevrede meydana gelecek tahribata çekmek için başlatılan protesto gösterileri, emniyet birimlerinin göstericilere yönelik orantısız güç kullanımı nedeniyle yurt sathına yayılmış ve ülkenin farklı il ve ilçelerinde yurttaşlar, kendilerine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile tanınan ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanarak İstanbul’daki göstericilere destek eylemine başlamışlardır.
2- İfade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurlarıdır. Demokratik bir toplumda kişiler, bu özgürlükler aracılığı ile istek ve beklentilerini barışçıl yollardan yöneticilere ulaştırma imkanına sahip olurlar ve bu yolla siyasi karar alma sürecine katılırlar. İfade özgürlüğünün ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kişilere sağladıkları olanaklar sayesinde demokrasinin, belli aralıklarla tekrarlanan seçimlerle yöneticilerin belirlendiği bir yönetim şekline indirgenmesine de mani olunur.
3- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesinde herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu, 34. maddesinde de herkesin önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir.
Yine Anayasanın 56. maddesinde herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve aynı maddede çevrenin korunması ve geliştirilmesi hem devlete hem de vatandaşlara bir ödev olarak verilmiştir. Bu nedenle, yurt sathına yayılmış gösterilerde yurttaşlar bir taraftan anayasal haklarını kullanırken bir taraftan da çevrenin korunması yönündeki anayasal ödevlerini yerine getirmektedirler.
4- Demokrasi için taşıdıkları yaşamsal önem nedeniyle, ifade özgürlüğüne ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına kamusal makamlar saygı göstermelidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, ifade özgürlüğüne ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yapılacak müdahaleler, ölçülü ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmalıdır.. kamusal makamlar, yurttaşların anayasa ve uluslararası insan hakları belgeleri ile güvence altına alınmış hak ve özgürlüklerini kullanmalarını kolaylaştırıcı tedbirler almakla yükümlüdür.
5- Ancak, yurttaşlarımızın geniş katılımı ile gerçekleşen toplantı ve gösteri yürüyüşlerine karşı, emniyet birimlerince yapılan ölçüsüz müdahaleler, yurttaşların anayasal haklarını kullanılamaz hale getirmektedir. Bunun da ötesinde ve daha vahim olarak, emniyet birimlerinin müdahalelerinin zaman zaman yurttaşlarımızın yaşam ve vücut bütünlüklerini tehlikeye sokacak boyuta ulaştığı da kaygıyla gözlemlenmektedir. Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyeleri olarak bu durumun bir yetki aşımı olduğunu ve suç oluşturduğunu hatırlatırız.
6- Emniyet birimlerinin, yasaların kendilerine tanıdığı sınırı aşarak gerçekleştirdikleri orantısız güç kullanımı, hizmet kusuru oluşturmaktadır. Bu orantısız güç kullanımını, bazı kişilerin kamuya ve özel kişilere ait mala verdikleri zarar ile haklı çıkarmak mümkün değildir...
7- Göstericilere yapılan hukuk dışı müdahalelerde bazı yurttaşlarımız yaralanmış, bazıları da ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Orantısız güç kullanımı nedeniyle, bu vahim durumun ortaya çıkmasında dahli bulunan emniyet mensupları hakkında gerekli hukuki, idari ve cezai işlemlerin ivedilikle başlatılmasını istiyor ve bu yolla emniyet teşkilatımızın kamuoyu nezdinde sarsılan itibarını geri kazanacağına inanıyoruz.
8- Bunun yanı sıra, yöneticilerin de olaylarla ilgili olarak yaptıkları basın açıklamalarında, toplumu ayrıştırıcı, tahrik edici ve tehditkâr ifadelerden kaçınmaları, çoğunlukçu değil çoğulcu ve katılımcı demokrasiyi yaşatacak, insan haklarına saygılı, sağduyulu, yatıştırıcı ve uzlaşmacı bir söylem kullanmaya özen göstermeleri gerekmektedir...”
***
Evet, bilim insanı aynı zamanda vicdan demektir.. Bu vicdan şimdi Türkie çapında haykırışa geçti.. Demek ki, üniversiteleri de uşaklaştırmak mümkün değilmiş..
Gelecek Cuma’ya kadar, hoşçakalın..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder