Bugün daha çok kendi kozasında yeniden ciddi
ve büyük politika yapacağı zamana hazırlanan İlhan
Kesici, Etnik Çözüm yazılarım
üzerine bir anımsatma yaptı:
ABD, Wilson
ilkeleri zamanından beri Kürtlerin himayesini yapar. Ayrıca, Baba Bush da
anılarında bu tezi sürdürür.. Bugünkü Amerikan yönetimi de bu Amerikan
politikasını harfiyen izlemektedir.. Kürtlerin
bütün isyanları etnik temelde bir ayrılık amacını taşır..
Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’un savaş sonrası 1918’de açıkladığı 14 ilkeyi yeniden açtım.
12.madde, Türk egemenliği altındaki ulusların özerk gelişmeleri için bütün
engellerin kaldırılmasını istiyordu.
Hakkını yemiyelim: Türklere de çoğunluk olarak oturdukları bölgede bağımsızlık verilmesini
öngörüyordu! (*)
Osmanlı aydınları arasında ilk Amerikancılık,
ilk Amerikan himayesi düşüncesi Wilson’a dayanır. Amerikan mandacıları Türklerin varolma
umudunu bu ilkelerde bulurlar..
Ama Mustafa
Kemal ve arkadaşları “bir ihtimal
daha var” diyerek Kurtuluş Savaşı
ile bağımsız bir ülke-devlet ve bir ulus yaratmaya giriştiler.
***
Bugün gelinen
nokta farklıdır. Ulus Yıkıcılığı Zamanları kitabım, bu başarısızlığın
nedenlerini incelemeye yönelik küçük ve alçakgönüllü bir çalışmadır.
Özü şudur:
Türk yönetimleri, 1938’den sonra,
özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, o güne dek çok başarıyla
geliştirdikleri ulus ve ülke inşa etme iradelerini ABD ve Batı’ya teslim
etmişlerdir. Türkiye, bu iradeyi hiç bir zaman elinden bırakmasaydı ve
başkalarına teslim etmeseydi, bugün demokratik ve refah ülkesi olurdu ve bugün
yaşadıklarımızın yüzde 10’unu bile yaşamazdık.
1918’de
Amerikan mandacılığı gerçekleşmedi, ama İkinci Savaştan sonra bu bela Türkiyeyi
yönetmeye başladı! Olay budur. Tıpkı dün ABD-SSCB cepheleşmesinde oduğu gibi,
bugün de iktidar bölgede Amerikanın Ortadoğu egemenlik mücadelesinin aleti
durumundadır.. ABD, Batı ve Hilari, Ankara’yi, eline hançeri tutuşturarak önce
Suriye’yi sonra İran’ı hançerletip en sonunda da kendi böğrüne saplaması ve
intihar etmesi sürecinin içine yuvarlamıştır.
Olay bu kadar
sadedir. Varlığın başkalarının her türlü desteğine bağlı olduğu sürece, sen
daha başından bitmiş bir insansın, ülkesin! Hele Ortadoğu’da bulunuyorsan!
***
Hayır, bu
yazdıklarımdan Kürtler aleyhine bir şey çıkartılmasın lütfen. Ben emperyalizmin
kendi dışındaki bütün ulusları, ülkeleri, devletleri mezhep, din ve etkin
temelde parçalayıp kendine egemenlik yararı çıkarmasına karşıyım.. Türkiye
özgür ve bağımsız bir ulus devlet olmayı Kürtlerle,
Türk ve Kürt kimliğiyle birlikte başarabilseydi, bunları yaşamayacaktık.
Etnik Çözüm’ü
yazacağım tabii. Birileri durmadan etle
tırnak gibi iç içeyiz nasıl ayrılacağız, diyor ve Türklerle Kürtlerin bir
arada yaşamaya mecbur oldukları sonucunu çıkartıyor ya..
Evet o kadar karışık
bir millet olduk ki nasıl ayrılabiliriz? İstanbul ve Ada’da tanıdığım bütün
Kürtlerin bir ayakları Doğu’da.. Ama bütün hayatını burada kurmuş, Türkler gibi
az sayıda çocuğunu en iyi okullarda okutmak hayalini güdenlerin sayısı az
değil! “Git orada yaşa artık özgür
vatanın var diye zorlasan gitmez!” Ailelerimizdeler, şirketteler,
devletteler, hep birlikteyiz..
Bu adeta tek milleti nasıl ayırırsınız?
Başlarına bir şey gelse, hemen saklayacağım insanlar olurlar! Pırlanta gibi ve
çalışkan insanları tanıyorum..
Burada saptamamız gereken temel bir olgu da, önemli
bir çoğunluğunda oluşan Kürt kimlik bilinçleridir.. Bu, 30 yılda çok net oluştu!
Kürt Türk
karışımı, ülkenin ve milletin birlik halinde yaşaması için belki de tek
şansıdır... Bunun mekanizmaları kurulabilir mi, nasıl kurulur, bilemiyorum.
Özerk/federasyon yapılarla bu birlik kurulur
diyen bunca kolaycı veya “bu böyle dönemi
atlatalım hele” diyenler bu kadar varken, ben neden böyle diyorum?
***
Temel soru şudur:
Hangi dinamik süreci belirliyor? Kürtlerin devlet kurması ve bağımsız
yaşaması mı, yoksa Türklerle birlikte yaşaması mı?
Uluslararası Ortadoğu dinamiği, birinci seçenekten yana işliyor.
ABD ve Batı neredeyse Kürtleri zorla Türkiye’den ayıracak bir politika izliyor!
Ortadoğu’da Kürt devleti kurulması temel süreçtir.. Türkiye Kürtleri bu sürecin
dışında kalabilir mi, hayır biz
istemiyoruz diyebilirler mi? PKK’nın eylemleri şüphesiz ayrımcıdır.
Süreç,
gözyaşıyla, kanla ve nefretler doğurarak ayrılalım
yönünde işliyorsa, bunun toplumsal büyük bir yarılma ile gerçekleşme
olasılığını, büyük bir sosyolojik olgu olarak görmeyenler, siyaset yapamaz..
Bu süreçte
Türklerde de, o zaman biz de bir ulus
olarak yaşamak istiyoruz, duygu, düşünce ve eyleminin güçlü bir şekilde
ortaya çıkması büyük olasılıktır. Bu zaten oldukça kısmen oluşmuştur. Görmeyen
aptaldır..
Ne olacak o
zaman?! Mübadele mi? Bu topraklar
buna hep şahit mi olacak? En çok korkulan başa gelir derler. Ben bu savaşı
görmek istemiyorum..
Aşağıdaki
dipnotu okuyun..
Bugün gidiş öyle ki, bu topraklarda Türkler de yalnız başlarına,
yaşamaya mecbur bırakılacak, gibi…
--
(*) İngiliz Lord Curzon, 20 Ocak 1918 tarihinde şöye diyordu:
“Türklere de kendi geleceklerini
kendilerinin saptamaları hakkı (Self Determination ) tanınmalı. Türklerin asıl
vatanları olan özgürlük ve bağımsızlığı ile toprak bütünlüğü garanti altına
alınmalı, fakat Avrupa’da ki yerleri Türklerden alınmalı İstanbul ve boğazların
yönetimi başkalarına verilmeli..”
--12 Ağustos Pazar, 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumuhuriyet
Doğanın kanunu gereği, insan bir konuda yorum yaparken, o konunun geleceğini fiilen etkilemekten kaçınamaz. Yani tarafsızca yorum yapmak diye birşey yoktur. (Fizikte bu Heisenberg Belirsizlik İlkesi olarak yer almıştır, ve sosyolojik konularda da daha net bir şekilde geçerlidir)... "Olmasını istemediğiniz" bir ihtimalin, "olacağı" konusunda ısrar etmek, olması için çaba harcamaktır.
YanıtlaSilOlaylara genel olarak ikili mantık sistemi ile değil bulanık mantık sistemi ile bakmak ve "olumlu"nun olabilmesi için üretimler yapmak bireysel deneyimlerimde işe yarayabildiğini gözlemlediğim bir konudur.
Sil