SAYFALAR

30 Haziran 2012 Cumartesi

Bilimin Siyasallaşması Üzerine Endişeler

CBT Sayı 1319, Gündem, 29 Haziran 2012

Bilim insanları, şu veya bu şekilde, bilimsel başarımlarının ele alınmasından, tartışılmasından, değerlendirilmesinden hoşlanmıyor. Daha doğrusu, akademik araştırmaları ulusal ve uluslararası düzeyde iyi ve yüksek düzeyde olanların bu konuda bir derdi yok. Tersine, bunu isterler bile diyebiliriz.. Ama akademik çalışmaları ortanın altında ve düşük olan ise, bu konunun gündeme getirilmesinden hoşlanmıyor.
Bir “sosyal bilimci”, dahası teoloji alanında uzman biri, bir tv programında, yayınlarımızla bilim insanları üzerinde terör estirdiğimizi bile dile getirme cüretinde bulunabildi! (*)
Hayır, üniversite, akademik unvanlar, kimsenin babasının malı değil. Bu konu tamamen toplumsal – kamusal bir karakter taşıyor. Doğuştan unvanlar almadığınıza, yasalar çerçevesinde toplumsal bir saygınlık elde ettiğinize ve bu unvanlarla “uzman” niteliği kazandığınıza göre, aldığınız unvanların olgusal karşılıklarının sorgulanması doğaldır..
Dünyanın her yerinde böyledir. Üniversiteler uzman seçerken, bu kişi hangi bilimsel araştırmalar yapmıştır; hangi buluş, teori, patent vb ye imza atmıştır.. Hangi fikri bilim dünyasınca tartışılmıştır ve ödüllendirilmiştir.. Ona göre kişiye “iş-makam” veriyor. Akademiler de üye seçerken de aynı yol ve yönteme başvuruyor..
Türkiye Bilimler Akademesi’nin, hala geçerli olan yasal kriterlerine göre, hükümetçe atanmış 130 kadar üyenin büyük çoğunluğu üye olma niteliğine sahip değil. Ben TÜBA’nın yöneticilerinin veya üyelerinin, büyümekte çok “seçkinci” davrandığını düşünen bir insanım. Bu uç noktada “seçkincilik” öyle ki, üye olabilecek onlarca kişiyi akademi dışında bırakmıştır. Yeterince kucaklayıcı olamamıştır. Bu anlamda sorgulanmış ve iktidarın yaptırımlarına da açık hale gelmiştir.
Ama, üye seçme kriterlerine göre karar vermeyi örneğin uluslararası bir bilim kuruluna bıraksanız, hükümet ataması üyelerin yüz kadarı sınıfta kalabilir! Bu tartışılmayacak kadar açıktır. Denemeye de açıktır! 
Bilimde evrensel ölçümler getirilmiştir. Getirilmese bile, Türkiye’de kim ne yapıyor ve en iyiler kimlerdir diye bir araştırma yapmayacak, iyilerle kötüleri birbirinden ayırmayacak ve iyi bilimin üretilmesi  için teşvik edici olmayacak mıyız? Bilimin her alanında başa güreşildiği ve ülkelerin ekonomik ve sosyal- kültürel olarak bundan yararlandığı bir dünyada, hele!
***
Bu bağlamda, Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün’ün Yeni Şafak gazetesindeki yazısını gündeme getirmeliyiz. Yazar, Hükümet TÜBA’sına atandı. Öğün, bu üyeliği kabul etmediğini ve istifa ettiğini de duyuruyor. İki hafta önceki sosyal bilimciler listemizdeki düşük puanını dikkate alarak bizleri suçluyor.. Geçen haftaki listemizde, Öğün’ün bilimsel başarımına yeni haliyle yer verdik, Atananlar arasında iyi durumdadır!
Öğün, TÜBA’ya alınmayan Şerif Mardin’i sayarak bir savunma geliştiriyor. Haklıdır. Ben başkalarını ve hatta doğa bilimcilerini de sayarım TÜBA'ya alınması gerekirken alınmayanlar arasında.. 
Ama Öğün ciddi bir konuyu gündeme getiriyor: Eski TÜBA siyasal bir oluşumdu, yeni TÜBA da siyasal bir oluşum.. Bu nedenle içinde yokum!
Bu tutumu dikkate alınır, saygıdeğerdir. 
Ama şu tutumunu anlamak zor. Diyor ki:
Ulusalcılıklarından şüphe uyandıracak tuhaf bir 'evrenselcilikle' ve tamamen niceliklerde takılı kalan, boş ve sığ bir Batıcılıkla (buna içeriden sömürgeci bakış demeyi daha uygun buluyorum) TÜBA'ya seçilen bilim adamlarının bilimselliklerini ölçmeye kalkıyor ve 'Hani nerede bunların uluslararası yayınları? Hangisine ne kadar atıf yapılmış?' nev'inden sorular soruyorlar. Ey İsmail Kara, siz Türk Düşünce Tarihi'nin yazımına yaptığınız ciltler dolusu çalışmayla katkı sağlamış olsanız da İngilizce bir makaleniz olmadığı için bir 'hiç'siniz!... Yazar ve Meb'us Beyler, ma'alesef çok basit bir şeyin; nicelikle nitelik ölçülemeyeceğinin farkında değiller…
 Sayın Öğün, yanlış yerden yaklaşıyorsunuz.. 
Tam da “ulusalcılığımız”, yani ülkeseverliğimiz bizi, çok daha iyi bilim yapılması için bir takım ölçümlere ve kriterlere yöneltiyor: Yüksek Standartlar! Daha yüksek standartlar.. En yüksek standartlar
Dünyayı yakalayıp geçmemizin, pazar sömürgesi olmaktan kurtulmamızın, tüm İslam ülkelerinin yükselmesinin başka bir yolu yordamı yok! Bu nedenle gelin bu standartların geliştirilmesinde yardımcı olun! 
Evrensel bilimi Amerikancı olmakla suçlarsanız, Amerikanın nasıl dünya egemeni olduğunu kimseye anlatamazsınız.. 
Anayasa tartışmalarına katıldı, raporlar yazdı, tv’lere çıkıp konuştu diye, hiç bir hukukçudan bilim insanı yaratamazsınız.. Kendi alanında derin düşünsel yaratıma denk gelen ölçülebilecek bilimsel araştırmalara gömülmeyen insanlardan bir şey çıkmaz..
Bu konu daha çok tartışma kaldırır.. Gelecek hafta yeniden birlikte olmak dileğiyle..
--
(*) Bu arada açıklayalım: İlahiyat alanı (dini bilimler), akademik unvan taşıyanların bilimsel etkinlik bakımından oldukça zayıf oldukları bir alan. 1981- 2009 yılları arasında, yani 29 yıl içinde uluslararası atıf endekslerince yapılan değerlendirmelere göre, dini bilimlerde 45 ülke arasında 27.sıradayız. Yayınların etki derecesi ise daha iyi: 16. (Tübitak Ulakbim- Türkiye Bilimsel Yayın Göstergeleri – III).
Türkiye müslüman bir ülke! İlahiyat akademik temelde üniversitelerde öğretiliyor, çalışılıyor. Türkiye’nin İslam dünyasında bu alanda araştırmalarıyla öncü rol oynaması gerekiyor. Yeni açılımlar önermesi, İslam dünyasının çağdaşlaşabilmesi ve toplumsal olarak önünün açılması için etki derecesi çok önemli çalışmalar-araştırmalar yapması gerekiyor..
Bizim ilahiyatçılar genellikle toplum nasıl daha çok nasıl dini kurallar çerçevesinde yönetilire kafa yoruyor ve bu alanda daha çok tutucu yorumlarıyla gelenekselciliği ve köktenciliği güçlendiriyor! 
Ben İslamcı düşünürlerden, akademisyenlerden, İslam dünyasında yankı yaratan bir teori, yorum, açılım vb duymadım ve görmedim.. Burada cahilliğim rol oynuyor olabilir. Bu konuda gelecek bilgilere açığız..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder