Başbakan için işler zorlaşıyor. Özellikle koltuk değişimlerinin gündeme geleceği
2014 ve 2015 yılları henüz büyük belirsizlikler taşıyor, RTE de bunu bilmiyor;
gerçi planı açık ama gerçekleşmesi zor; zaman da hızla Erdoğan’ı sıkıştırıyor.
Koltuk değişimlerine ilişkin saflar iyice
belirginleşti sayılır.
İki tutuma işaret edeceğim.
İlki, Erdoğan’ın, Cemaat- Fenerbahçe ilişkileri üzerine yöneltilen
soruya verdiği kısa ve net yanıttı: Cemaat camide olur, camide cemaatle
beraberim..
Bu sözler, Erdoğan’ın kararlılığını ve
Cemaate yerini gösteriyor:
“Camii,
oradan çıkma, siyasete, hele hele benim yerime hiç soyunma.. Cami ile ilgili
siyaseti zaten ben yapıyorum. Şimdi sen karşıma, siyaset ile camiyi birleştiren
ikinci bir güç olarak çıkıyorsun, bunu yemem. Seni iktidarıma ortak etmem. Evet,
bana hizmet ettin, özellikle Ordu’ya karşı büyük operasyonları belki de sen
olmasaydın bu kadar başarıyla yapamazdım.. Ama işleri berbat ettiğin, kafana
göre takıldığın, beni de çok zor durumlara soktuğun olaylara da giriştin.. Sen,
camiye...”
F. Gülen ve ekibi, Fenerbahçe Cumhuriyeti’ne
bulaşması ve oradan da Erdoğan’ı vurmaya kalkışması sonucu uğradığı büyük tökezlemeye rağmen, köşesine, sınırlarına, camiiye
çekilecek ve iktidar mücadelesini bırakacak bir güç değil.
Çünkü
F. Gülen Cemaati, bir “Cami
Cemaati” değil! “Yöneten” bir
cemaat. Camii ile işleri yok dersek, biraz abartmış, ama derdimizi de anlatmış
oluruz! Eğitimden tutun, finans, iş, dış alım-satım, her türlü ticarete kadar
işin içinde. Yetmedi, Ordu’nun içinde, özellikle polis ve yargıda
örgütlenmeleri var... Kaymakamları, valileri var.. Kaç milletvekiliyi
yönlendiriyor ve bakanlardan kimler var, doğrusu bilen varsa mesaj atsın da
öğrenelim!
Mesela bir Büyük Türk Gazetecisi iken AKP ye transfer olan Suat Kılıç, Gülenci mi?
Neyse, 2014 ve 2015 yıllarında yeniden
doldurulacak 4 koltuk (Köşk,
Başbakanlık, Parti Başkanlığı ve milletvekilliği kadroları), konusunda,
Erdoğan’ın “hadi bakalım camiiye”
kışkışlamasına, F. Gülen’in başüstüne
diyeceğini kimse sanmasın!
Kartlar karılıyor, hesaplar yapılıyor...
***
İkinci önemli nokta, Cumhurbaşkanı Gül’ün demeci. Erdoğan ve ekibi, Cumhurbaşkanına bir
“koltuk” daha önerdi: NATO genel
sekreterliği! Gül, hayır teşekkür
ederim, almayacağım, dedi. Dönemin alçalmış bazı renkli kalemleri,
biliyorsunuz, Erdoğan’ın el altındaki önerisini, gazetesinin yarım sayfasını
rezil rüsva ederek sayfasına taşımış ve “Gül’e
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği yakışır, Türkiye bunu başarabilecek
güçtedir..” biçiminde yazmıştı..
Gül, bu öneriye de, hayır teşekkür ederim, almayayım, demişti..
Bunlar, politikacı Gül’ü “memurluğa indirgeme” yoklamalarıydı!
Erdoğan’ın önünde iki temel engel var.. Yooo
hayır Cemaat değil bunlardan biri, Gül
ve Anayasa! (Erdoğan, Cemaat ve Cami
meselesini iki üç yıl içinde çözer!)
Gül, “Erdoğan’la
eş düzeyde”, üstelik Cumhurbaşkanlığı yapmış kişi olarak AKP’ye, politikaya
dönecek. Normal olan, Erdoğan’ın Köşk’e çıkarken, varolan yetkilerle yetinmesidir.
Ama “Başkanlık” tacıyla ve anayasa değişikliğiyle bunu yapmayı kafasına koydu.
Bugünkü yasal çerçevede, Gül’ün Başbakanlığa gelmesi ve kendisinin Köşke
çıkması durumunda, Başbakanlığı ve hatta Parti’yi yöneten ipleri de epey veya
tamamen bırakmak durumunda kalır.
Gül, Köşk’ün müdahalesini kabul etmez. Tıpkı
Erdoğan gibi! Roller tam ve eşit değişmelidir! Siyaset budur! Artık, “düşman
kemalizm”e karşı bütünleşmek diye bir mesele de ortadan kalkmıştır!
Erdoğan, en kötü senaryoyu garanti altına
almak niyetinde: Diyelim Anayasa
değişmedi veya Başkanlık sistemi kabul olmadı, Cumhurbaşkanı da seçildi, ama o
zaman Başbakanlıkta ve Parti Başkanlığında, onu dinleyecek ve dediklerini
uygulayacak birileri olmalı..
Ama, Erdoğan’ın yaverliğini yapacak kişi, Gül
değil!
Bu nedenle de Gül’e politika dışında memuriyet aranıyor!
Tabii, aslında “en kötü” senaryo, Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanı seçilememesidir! O zaman işler karışır, yine eski görevine
dönebilir mi, Gül’e de Dışişleri Bakanlığı gibi başka bir “memuriyet” verilir
mi.. Bir sürü bilinmezlik.
Bütün bunları ve yeni olasılıkları, 1,5 yıl
içinde, daha net göreceğiz.
Şu “milleti
silme planı”na ve “vajina
bekçiliğine” girecektim, ama iki önemli konu bir köşeye sığmıyor, umarım
yarına..
-- 28 Mayıs 2012 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder