Bizler Ordu müdahalelerinin acısını çok çekmiş
bir kuşağız. Ama buna rağmen, mağdura bir
de sen vur anlayışıyla yazamayız. Fakat bazı temel değinmelerde bulunmak da
kaçınılmaz..
Ordu, askeri anlayışına uygun vura kıra döke bir
yönetim gerçekleştirmiştir her zaman. Toplumda derin yaralar açmıştır.
Bütün bunlara rağmen: İktidarda olan sağcı
partiler Türkiye’yi her zaman düşe kalka yönettiler ülkeyi. 60 yıllık iktidar tarihlerinde
bir “Mutlu Türkiye Tablosu”
anımsayan var mı?
Sağcı yazarların büyük mutsuzluk tabloları
karşısında bile her zaman söyledikleri şudur:
“Kardeşim
onları seçmen, milli irade getirdi, bırakın seçim zamanı gelince millet onları
sandıktan çıkarmasın.. Kötü yönetimi cezalandırsın.”
Sosyal-siyasal olaylar, öyle yürümüyor. Dünyada
da! Avrupa ülkelerindeki “siyasi kültür”, hiç bir zaman yönetilemez ülke yaratmıyor. Ülkemizdeki siyasi kültür ise, her
zaman, enkaz ülke oluşturma konusunda deneyimlidir. 60 yılda 19 kez ekonomik
kriz ve İMF yönetimileri bunun kanıtıdır. Bir aylık, beş aylık, bir yıllık, iki
yıllık iktidarlar şampiyonuyuz..
Ama yine de,
konu Ordu’ya gelince, temel soru şudur:
Ordu, kriz zamanlarında ülkenin
yönetilebilir olmasına mı katkı verdi, yoksa yönetilemez olmasına ve müdahale
koşullarının oluşturulmasına mı? Şüphesiz ki, birincisine!
***
Erbakan, Çiller’le, 28 Haziran 1996 -30 Haziran
1997 yılları arası iktidar oldu. 1994 büyük ekonomik krizi ülkeyi sallıyordu
henüz. Ülke siyasi olarak parçalanmıştı ve siyasi partiler, “yahu bu anafordan hiç birimiz tek başına
ülkeyi çıkartamayız, bir ulusal uzlaşı hükümeti kuralım, herkes el versin”
demiyordu! Bütün partiler krizden yarar sağlama peşindeydi!
Dış destek, iç sorunlar, Erbakan’ın yönetilemeyen
bir Türkiye yaratması, dini ikitdara taşıması vb gibi pek çok neden birleşince,
asker siyasi zorlamalarla iktidarı devirdi.
O dönem haftada bir kez yazıyordum. Yazdıklarıma
baktım, müdahaleye desteğim yok, her zaman yaptığım gibi, durum analizleri var
(yazıları toparlayıp Bloğuma koyacağım). Herkes o dönem hakkında bir şey
söylüyor. Kimisi, kullanıldık diyor, itiraflarda bulunuyor, o dönemde askerin
dizi dibinden ayrılmayan sürü sepeti ise bugün askere vuruyor...
Fethullah Gülen de 28 Şubat üzerine Yalçın Doğan’a şöyle diyordu o zaman:
"Askerlerimiz bir yönüyle, yaptıkları bazı
şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor
sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini Anayasanın kendilerine verdiği
şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum, onlar bazı sivil
kesimlerden daha demokrat."
Gülen,
o zaman askerin müdahalesini meşru görüyordu! (*)
Özetle,
siyasal olarak yönetilemeyen ülkelerin kaotik ortamlara sürüklenmesi, dünyanın
her yanında, kaçınılmazdır. Siyasi demokratik kültürü ve ülkeye hizmet anlayışı
gelişmemiş bütün ülkeler, bir yerlere sürüklenir.. Bizim gibi ülkeler ise,
genellikle dış güçlerin gösterdikleri yöne giderler.
***
28 Şubat’ın iki önemli sözü, deyimi var, her
ikisi de askere aittir ve askerin neden müdahalelerde bulunmaması konusunda iki
tipik örnektir:
Birincisi,
“28 Şubat 1000 yıl sürecek”
zırvalığıdır.
Bütün
muktedirler öyle düşünür! Hepsinin gönlünde “sonsuz iktidar” hayali yaşar! Bu
söz aynı zamanda “askerin sonsuz vesayet” isteğini öngörür! Tartışmasız ki,
toplum ve siyaset bilgisinden yoksunluğun bir kanıtı.. Oysa bizim gibi
toplumlar, kestirilemez dinamiklerin toplamıdır..
Osmanlı
bile 1000 yıl sürmedi!
Orhan Birgit’le sohbet ediyoruz sabahleyin, diyor ki, Türkiye Cumhuriyeti bile şurada 100.yaşına
basacak diye seviniyoruz!
Asker,
sosyoloji bilmez, siyasetin sosyolojisini de bilmez; bu müdahalelerinin
yarınını hiç mi hiç hesaplayamadığını yakın tarih hep gösterdi. Bilse farklı
davranırdı, kriz sürecinden çıkılmasına yardımcı olacak tavırlar alırdı!
İkincisi,
Çevik Bir’in “Demokrasiye Balans Ayarı yaptık” sözüdür.
“Onu
kazığa oturturuz”, “şu gazetecileri atın..” benzeri, bugün de iktidarın
devraldığı ve her zaman “Büyük Muktedir”lerin
bakışını yansıtan mutlak iktidar düşünceleridir bunlar.
Erdoğan
ve ortaklarının, acaba yakın siyasi tarihe bu gözle bakmaları gerekir, ama
şimdiye kadar sadece, askerlerin kötü modellerine sahip çıktıklarını
görüyoruz..
Görünüşe
bakılacak olursa, Erdoğan ve arkadaşları
da, Gülen Hareketi de, tıpkı Çevik Bir gibi, iktidarlarının 1000 yıl süreceği
düşüncesindeler!
--
(*)
Bugün ise başdüşman Ordu? Gülen Hareketi, her zaman güçlüden iktidardan yana
oldu, böylece kendilerine zarar verilmesini önleme politikası izledi.. Bugün
ise, bir ayağıyla iktidar olunca…?!
Not:
THY tam kepazeliği oynuyor.. 13’te İzmir’e kalkacak uçak, 15.30 da
kalkıyor!
17 Nisan 2012 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder