TÜBİTAK’ta yeni bir yönetim işbaşına geldiğinden
beri, karınca kararınca izlemeye çalışıyorum. 27 Aralık 2011 tarihinde, Bilim
Teknoloji Yüksek Kurulu’nun toplantısında, yeni Başkan bir sunum yaptı,
Başbakan da konuştu. Daha sonra Prof. Yücel
Altunbaşak Ankara’da gazetecilerle buluştu. Onlara da bir sunum yaptı..
Şüphesiz, gazetecileri
bilgilendirmek önemlidir. Gecikmiş bir görevdir hatta. Popüler bilim
gazeteciliği ülkemizde gelişmiş değildir. Gazetelerin “bilim editörleri”
yoktur. Oysa Türkiye’nin bilim ve teknoloji üreterek ekonomide ciddi bir çıkış
yakalayabileceği olgusunu tüm topluma mal etmek gibi ciddi bir meselesi var
ülkenin.
Basından izlediğimiz
kadarıyla, Başkanın gazetecilere anlattığı “projeler” epey şov koksa da, Darwin
Kuramı hakkında ne düşündüğünü soran gazeteciye verdiği yanıt “en önemli haber”
olarak medyaya yansıdı: "Türkiye'nin
birliğe ihtiyacı var. Uçak füze diyoruz. Bunlara odaklandık. Evrim teorisine
inanan var inanmayan var. Birlikteliğe daha çok ihtiyacımız var.”
Evrim teorisinin, sadece
biyolojinin değil neredeyse bütün bilimlerin az veya çok, belkemiğini
oluşturduğunu, başarılı bir bilimsel bir faaliyeti olduğu belli olan
Altunbaşak’ın şüphemiz ki bilmesi gerekir.
Bilim felsefesi, bilimsel
düşünce ve yöntem üzerine hiç bir şey okumamış olduğunu varsaysak bile, içinde
bulunduğu geniş akademik ortamdan, evrimsiz
bilimin içinin boş olduğunu öğrenmiş olması gerekir.
“Evrim teorisine inanan var
inanmayan var” diyerek, bilimin en temel yasası/kuramı üzerinde tarafsız
kalması, Altunbaşak’ın inancından mı kaynaklanıyor yoksa içinde olduğu
koşulları zorlamak istememesinden mi, doğrusu bilmiyoruz..
***
27 Aralık 2011 tarihinde
23.sü yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulu’nun toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında yer
alan İslam bilim tarihine ilişkin bazı yanlış cümleler acaba konuşmanın içine
nasıl girdi sorusu, burada bir ipucu olabilir mi? Hayır, burada kimsenin
inançlarını sorgulamak haddimiz olamaz. Biz, insanların yaptıkları işlere
bakarak yürüyeceğiz, öncelikle bunu belirtelim.
Ama
Başbakan’ın, aslında bu cümlelerin dışında, bütünüyle iyi niyetli ve doğru
olarak kabul edilebilecek konuşmasını, şüphesiz ki yanındaki danışmanları
yazıyor. Danışmanlar, BTYK söz konusu olduğu için bu olguda TÜBİTAK Başkanı
veya yardımcılarından konuşma metni için aldıkları yani içeriği yazıya
döküyorlar. Başbakan da bunu toplantıda okuyor.
Aykut Göker, geçen hafta ve bu
haftaki yazılarını, Başbakanın konuşmasındaki bu yanlışlıklara ayırdı.
Başbakanın, sanırım ilk
kez BTYK’da yaptığı konuşmalara, İslam Bilim Tarihi bağlamında Gazali’nin adı giriyor. Buna karşılık,
konuşmada adı geçen pek çok İslam bilimcisinin yanısıra, İbn-i Rüşd ve İbn-i Sîna’nın
adları sayılmıyor. Göker, geçen hafta köşesinde şunları yazıyordu:
“..İslâm’ın bilimden
kopmasında önemli ölçüde rol oynadığı bilinen İslâm filozofu Gazali’nin,
verilen örnekler arasında yer alması ne anlama geliyor? Ya da Gazali’nin bu
eserindeki görüşlerine karşı çıkan Endülüslü
İbni Rüşd’ün adı niçin anılmıyor? Peki, ya o dönemlerin İslâm tıbbında
üzerinde çalışılan bazı konular sayıldığı hâlde, ‘İslâm tıbbı’ deyince ilk akla
gelen İbni Sina’nın anıtsal adı niçin anılmamış? İbni Sina’nın aklı esas
almasına, Gazali, anılan eserinde karşı çıktığı için mi?”
***
Başbakanın
bu konuşmasına (TÜBİTAK sitesinden
okunabilir), bu tarihsel yanlışlıkları kim soktu, merak ettiğim bu. Çünkü,
bütünüyle ülkemizde bilimin, teknolojinin gelişmesi konusunda iyi niyetle bir
şeyler yapılmaya çalışıldığını kabul edersek, günümüzdeki bu niyet ve bu bakış,
geçmişteki büyük tarihsel yanlışlıkla örtüştürülmek isteniyorsa, ve günümüz
için bir kılavuz oluşturulmak isteniyorsa, bu gemi yürümez!
Çünkü,
Gazali’nin, aklı terkeden yorumu ile başlayan İslamda yeni düşünce tarzı ve
uygulama, İslamın Altın Çağı’nın sona ermesiyle ve Bilim ve Teknolojide
üstünlüğün Avrupa’nın eline geçmesiyle sonuçlanmıştır.
Tabii,
bu sona erişi tamamen Gazali’ye bağlamak da doğru olmaz. Coğrafi ve daha pek
çok koşul da buna yardımcı olmuştur. Ama etkili bir insanın düşüncelere vurduğu
ketin ve bunun ülke yönetimlerinin kararlarında yol açacağı büyük sonuçlarını
da kimse yadsıyamaz...
***
Görüyor
musunuz, TÜBİTAK ve kararlarını tartışacağımıza, bilim ve tarihsel olgulara
karşıtlıkların gündeme getirilmesi, bize yeniden ve yeniden neleri
tartıştırıyor..
Sahi,
Başbakan’ın o konuşmasına, bu yanlışlıkları kim soktu?
Gelecek
hafta yeniden birlikte olmak umuduyla.
-CBT sayı 1296, 20 Ocak 2012, Gündem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder