Başbakan yeni kabinesini
açıkladı. Çekirdek kadro çevresinde örülmüş bir hükümetle karşı karşıyayız..
Bakanların kimliklerine bakarak, “demokrat” vb gibi tanımlamalar yapmamız zor.. “Ustalık hükümeti”
döneminin neyin ustalığını yapacağı konusunda bir bilgi sahibi de değiliz...
Evrensel Demokrasinin inşası ustalığını mı, yoksa Tayyip Bey Demokrasisi’nin inşası
ustalığını mı, bilmiyoruz..
Başbakan, Hükümet
programı hakkında da ana başlıklarıyla bilgi verdi.. Yeni Anayasa’nın yanısıra,
diğer başlıklar arasında dikkati çekenler ise “İleri demokrasi; Temel hak ve özgürlükler” dikkati çekiyordu..
Ekonomi, Dışişleri,
sosyal politikalar, daha sonra gelen başlıklardı..
Bu bakımdan öncelikli
olarak demokrasi ve özgürlükler temalarına öncelik verecekler sanki..
Ancak, dediğimiz gibi,
hangi yönde bir inşa?
***
Başbakan deyince
duruyorum, çünkü “Ayinesi iştir kişinin
lafa bakılmaz” deyiminin ne kadar da çok Başbakan için geçerli olduğunu
gördük..
Başbakanla muhalefet
arasında terminolojisinde anlaşmazlık var; özellikle “demokrasi nedir, ileri
demokrasi nedir, insan temel hak ve
özgürlükleri nedir..”
Bu kavramlar üzerinde
öncelikle bir anlaşma sağlamak gerekir..
Bugüne kadar ki pratik,
Başbakan ve iktidar ortakları ile muhalif kesim arasında, bu kavramlar üzerinde
birbirine zıt denebilecek kadar uçlarda anlam farklılıkları var..
Bu nedenle, diyorum ki, Demokrasi, önümüzdeki dört yılın bir
numaralı konusudur!
Ya bunu inşa edeceğiz, ya
da elimize yüzümüze bulayıp batıracağız..
Demokrasi, öyle balkon
konuşmalarıyla gerçekleşecek bir olay değil..
Başbakan “demokrasiyi
getirecek...” beklentisi içinde olan “ara kesimler” her zaman hayal kırıklığı
yaşadılar!
Tutuklu milletvekilleri
konusunda, CHP konusunda aldığı tutumun anlamı şudur:
“Dakika bir; demokrasi,
hukuk ve insan hakları kalesine gol bir..”
***
Kılıçdaroğlu ve CHP, bu
bakımdan gündemi doğru saptamıştır ve “Demokrasi
Manifestosu” ile önümüzdeki dönemin gündemini belirleyecek açılımı
yapmıştır..
Düne kadar yargının
vesayetinden bahsedenlerin, bugün yargının Meclis İradesi’ni esir alması
karşısında sessiz kalmalarını ancak şu şekilde açıklayabiliriz:
Dört yıl boyunda iktidarın yalakalığına hazırlanmak.. Ters bir harekette
bulunup dört yılı tehlikeye atmamak!..
Meclis’in tek bir yasa
maddesinde değişiklik veya ek yaparak, tutuklu milletvekilleri ve aynı zamanda
millet İradesi üzerine konan yargı ipoteğinin sona erdirilmesi mümkünken..
İktidar bunu
yapabilecekken..
Düne kadar Başbakan ve
bütün iktidar üyeleri, uzun tutukluluk sürelerinden şikayetlerini dile
getirmişken..
Şimdi bu minik demokrasi
adımını atmamaları, yarın için umut vermiyor..
Türkiye, bu adım için
seferber olmalıdır..
---
OKURDAN:
“...bunca karamsarlığın
içinde vazgeçmemenin gerekçelerini hatırlatıyorsunuz. Cumhuriyet gerçekten bizlere emanet. Babam, 1930 doğumlu,makine mühendisi, uzun
yıllar Zonguldakta madenlerde çalıştı. Ben orada doğdum, 1957 de. Başka
gazete girmedi evimize. Hatta,
Demokrat Parti zamanında, çalkantılı günlerde babam, gazeteyi
şapkasının içine saklayıp eve getirdiğini anlatır hep. Yeri geldi, gazetemizi desteklemek için gazetemizi almadık.... Üniversite zamanında bazen gizli gizli
okuduk, okuduk ve paylaştık.
Kızıma
da Cumhuriyet'in ne kadar özel olduğunu anlatmama gerek kalmadı, onunla büyüdü,
hatta lise 1. sınıftayken, İlhan bey için ''ne kadar genç yazıyor'' diye yorum
yapmıştı, belki de İlhan beyi en iyi tanımlayan ifadelerden biridir bu. Yeri geldi, işsiz kaldığım dönemlerde,
ceplerimden bozuk paraları toparlarken, her zaman Cumhuriyet'in parasını
ayırdım. Almazsam, okumazsam
sorumsuz sayacaktım kendimi. Otobüste,vapurda
''kimi insanlara'' göstere göstere okumak ise başka bir keyif.
Ama; en kötü dönemlerde bile, gazeteyi satın
almak isteyenler olduğunda bile bu kadar karamsar olmamıştım, korkmamıştım. Ama
şimdi korkuyorum. Farklı çok farklı ve ürkütücü bir süreçteyiz. (Günseli Semercioğlu)
---7 Temmuz 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder