SAYFALAR

8 Temmuz 2011 Cuma

Bir Nolu Konu


Başbakan yeni kabinesini açıkladı. Çekirdek kadro çevresinde örülmüş bir hükümetle karşı karşıyayız.. Bakanların kimliklerine bakarak, “demokrat” vb gibi tanımlamalar  yapmamız zor.. “Ustalık hükümeti” döneminin neyin ustalığını yapacağı konusunda bir bilgi sahibi de değiliz...
Evrensel Demokrasinin inşası ustalığını mı, yoksa Tayyip Bey Demokrasisi’nin inşası ustalığını mı, bilmiyoruz..
Başbakan, Hükümet programı hakkında da ana başlıklarıyla bilgi verdi.. Yeni Anayasa’nın yanısıra, diğer başlıklar arasında dikkati çekenler ise “İleri demokrasi; Temel hak ve özgürlükler” dikkati çekiyordu..
Ekonomi, Dışişleri, sosyal politikalar, daha sonra gelen başlıklardı..
Bu bakımdan öncelikli olarak demokrasi ve özgürlükler temalarına öncelik verecekler sanki..
Ancak, dediğimiz gibi, hangi yönde bir inşa?
***
Başbakan deyince duruyorum, çünkü “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” deyiminin ne kadar da çok Başbakan için geçerli olduğunu gördük..
Başbakanla muhalefet arasında terminolojisinde anlaşmazlık var; özellikle “demokrasi nedir, ileri demokrasi nedir, insan temel hak ve  özgürlükleri nedir..”
Bu kavramlar üzerinde öncelikle bir anlaşma sağlamak gerekir..
Bugüne kadar ki pratik, Başbakan ve iktidar ortakları ile muhalif kesim arasında, bu kavramlar üzerinde birbirine zıt denebilecek kadar uçlarda anlam farklılıkları var..
Bu nedenle, diyorum ki, Demokrasi, önümüzdeki dört yılın bir numaralı konusudur!
Ya bunu inşa edeceğiz, ya da elimize yüzümüze bulayıp batıracağız..
Demokrasi, öyle balkon konuşmalarıyla gerçekleşecek bir olay değil..
Başbakan “demokrasiyi getirecek...” beklentisi içinde olan “ara kesimler” her zaman hayal kırıklığı yaşadılar!
Tutuklu milletvekilleri konusunda, CHP konusunda aldığı tutumun anlamı şudur:
“Dakika bir; demokrasi, hukuk ve insan hakları kalesine gol bir..”
***
Kılıçdaroğlu ve CHP, bu bakımdan gündemi doğru saptamıştır ve “Demokrasi Manifestosu” ile önümüzdeki dönemin gündemini belirleyecek açılımı yapmıştır..
Düne kadar yargının vesayetinden bahsedenlerin, bugün yargının Meclis İradesi’ni esir alması karşısında sessiz kalmalarını ancak şu şekilde açıklayabiliriz:
Dört yıl boyunda iktidarın yalakalığına hazırlanmak.. Ters bir harekette bulunup dört yılı tehlikeye atmamak!..
Meclis’in tek bir yasa maddesinde değişiklik veya ek yaparak, tutuklu milletvekilleri ve aynı zamanda millet İradesi üzerine konan yargı ipoteğinin sona erdirilmesi mümkünken..
İktidar bunu yapabilecekken..
Düne kadar Başbakan ve bütün iktidar üyeleri, uzun tutukluluk sürelerinden şikayetlerini dile getirmişken..
Şimdi bu minik demokrasi adımını atmamaları, yarın için umut vermiyor..
Türkiye, bu adım için seferber olmalıdır..
---
OKURDAN: 
“...bunca karamsarlığın içinde  vazgeçmemenin gerekçelerini hatırlatıyorsunuz. Cumhuriyet gerçekten bizlere emanet. Babam, 1930 doğumlu,makine mühendisi, uzun yıllar Zonguldakta madenlerde çalıştı. Ben orada doğdum, 1957 de. Başka gazete girmedi evimize. Hatta, Demokrat Parti zamanında, çalkantılı günlerde babam, gazeteyi  şapkasının içine saklayıp eve getirdiğini anlatır hep. Yeri geldi, gazetemizi desteklemek için gazetemizi almadık.... Üniversite zamanında  bazen gizli gizli okuduk, okuduk ve  paylaştık.
Kızıma da Cumhuriyet'in ne kadar özel olduğunu anlatmama gerek kalmadı, onunla büyüdü, hatta lise 1. sınıftayken, İlhan bey için ''ne kadar genç yazıyor'' diye yorum yapmıştı, belki de İlhan beyi en iyi tanımlayan ifadelerden biridir bu. Yeri geldi, işsiz kaldığım dönemlerde, ceplerimden bozuk paraları toparlarken, her zaman Cumhuriyet'in parasını ayırdım. Almazsam, okumazsam sorumsuz sayacaktım kendimi. Otobüste,vapurda ''kimi insanlara'' göstere göstere okumak ise başka bir keyif.
Ama; en kötü dönemlerde bile, gazeteyi satın almak isteyenler olduğunda bile bu kadar karamsar olmamıştım, korkmamıştım. Ama şimdi korkuyorum. Farklı çok farklı ve ürkütücü bir süreçteyiz. (Günseli Semercioğlu)
---7 Temmuz 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder