Cuma günü, Türkiye’nin seçkin bilim insanlarından önemli bir kesimini çatısı altında toplayan Türkiye Bilimler Akademisi’nin, Akademi Günü’ne katıldım. Dışarıda ise yerlerde iktidarın zehirlediği siyasal iklim vardı..
Akademiye yeni seçilenlerin konuşmalarını zevkle dinledim.. Türk bilimcilerinin ulaştıkları evrensel düzey ve kendine güvenleri ile meydan okuyucu bilimsel üretimleri heyecan verdi.
İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasındaki toplantıda Akademi Başkanı Yücel Kanpolat’ın kısa konuşmasının ardından, İÜ’nün tarihini dinliyoruz. Sonra, Rektör Yunus Söylet bilimi, araştırmacılığı yücelten iyi bir konuşma yapıyor; eğitim ve bilimde mükemmeliyete ulaşmak için üniversitelerde sınırsız düşünme özgürlüğünün önemini vurguluyor ve “uzlaşma kültürü”nden söz ediyor.. “Bu kültürün yoksunluğu Türkiye’ye zarar verir” diyor. Ve ülkemizde “bilimin ve siyasetin birbiriyle mahçup ilişkisi” üzerinde duruyor.
Söylet’in konuşması üzerinde durmak gerekir. Erdoğan’ın arkadaşı, iktidarın adamı. Ayrıca YÖK üyesi! Söylet, anlaşılan Akademi üyelerine “İktidar’la uzlaşın..” demek mi istedi? Bilemiyorum, bilim insanlarımızın elinde icra / eylem gücü yok ki! Söylet’in, bunu siyaseti söylüyor olmasını arzu eder gönül..
Acaba, bu kültürden bilgisiz YÖK yönetimine “uzlaşma kültürü’nden söz ediyor mu? Örneğin, üniversitelere öğretim üyelerinin değil de kendi seçtikleri rektörleri atamasının ne kadar ayıp ve anti demokratik bir yöntem olduğunu söylüyor mu?
Uzlaşma kültürünü nerede dile getiriyorsanız, onların duymasını istiyorsunuz demektir, bence yanlış yerde dillendirilmiş bir kavramdı bu!
***
Akademi’ye seçilen üyeleri dinliyoruz.. ABD’de çalışan malzeme bilimci İlhan Aksay (Princeton Üni.), insanoğlunun malzemeyi kullanma tarihçesini bir kaç slaytla gösteriyor.. Ümran İnan, (Stanford Üni.’den Koç Üni.’ne rektör) Plazma/ İyonosfer/ Yakın dünya uzay fiziği üzerine heyecanlı bilim hayatından örnekler veriyor.. Ama “bütün bunlardan daha önemlisi, 50 kadar doktora öğrencimle kurduğum, ağ üzerinde birbirimizle öğrenerek sürdürdüğümüz dotluktur ve kalıcı olan budur..” diyor.
Dünyanın karaciğer nakli ustalarından Prof. Münci Kalayoğlu (Memorial Hastahanesi) gerçi gelemiyor, ama Bülent Sankur’u dinliyoruz (Boğaziçi, Sinyal ve imge işleme, iletişim teknolojileri). Hayrünnisa Bolay Belen (Gazi Üni.Tıp Fak) migren başağrısı oluşum ve tetikleyici mekanizmaları ve depresyon dalgaları üzerine uluslararası başarılı çalışmalarını anlatıyor.. En uzun isimli üye Zehra Özlem Keskin Özkaya’dan (Koç Üni) protein etkileşimleri ile bunların hastalıklarda etkileri ve ilaç tasarımları üzerine ilginç çalışmalarını dinliyoruz...
Sonra araştırma ödülleri alan başarılı genç bilim insanlarını tanıyoruz.. Başarılı telif kitaplar yazan ve çeviriler yapan bilim insanları da ödüllerini alıyorlar...
***
Bir dizi tanıdık yüz.. Biraz bilim sosyete haberciliği veya dedikoduculuğu yapalım J. Uzaktan Doğan Kuban’ı görüyorum.. TÜBA yönetimi ve üyelerinden çok sayıda insan.. Nihat Berker, Tarık Çelik, Tekin Dereli, Mehmet Özdoğan, Aslı Tolun...
İsviçre’den gelen Cezmi Akdiş ile sohbet ediyoruz, Avrupa bilimi ve Çin’de bilim ve geleceğini konuşuyoruz.. Çin’de “düşünce ve araştırma özgürlüğü”ndeki sınırların, Çin’i engelleyeceği görüşünde. Katılmıyorum...
Abdullah Atalar (Bilkent Rektörü), TÜBİTAK’taki bilim kurulu üyeliğinin sona erdiğini söylüyor... TÜBİTAK’ın ve en önemli kurumu Marmara Araştırmalar Merkezi’nin başlarında karı-koca, Nüket Yetiş ile Önder Yetiş’in bulunmasının, ast üst ilişkisi açısından, etik olup olmadığını soruyorum.. Evet bir etik sorun gibi görünse de, bugüne kadar eş durumundan kaynaklanan herhangi bir sorun çıkmadı, diyor.
Tayfun Özçelik, ABD’den ayağının tozu ile gelmiş, akşam da Bahçeşehir Üniversitesi’nde ABD’de başarılı çalışmalar yapan Murat Günel için düzenlenen yemeğe yetişecek.. Ben gidemedim, ama Günel’e hoşgeldin diyeyim burada!
Miral Dizdaroğlu yine Türkiye’de. Bir geliyor, Ankara, İzmir, İstanbul.. bir dizi konferans, çalışma ve kurs.. Çanakkale Üniversitesi’nde hem kendi alanında hem de Çanakkale Savaşı’nın bilim açısından değişik öyküsünü anlatacak. Cumhuriyet’te yayımlamıştık ve TÜBA kitapçık olarak da bastı bu güzel öyküyü..
Mithat İdemen, Ersin Yurtsever, Mahmut Hortaçsu, Aral ve eşi Nilgün Okay, Namık Kemal Pak, Ayhan Ulubelen, Cengiz Dökmeci ile kısa konuşmalar ve ayaküstü selamlaşmalar.. Üner Tan’ı, Ahmet Oral’ı ve daha pek çok kişiyi görüyorum uzaktan. İsmail Hakkı Duru, tabii ki hep var.
Metin Balcı, “ÖSYM Başkanı Ali Demir’in orada yaptığı en iyi iş, sınavlarla ilgili sorumluluğumdan almak, işime son vermek oldu..” diyor.. gülüyoruz.
Yazacak yerim yok, ama genç insanlarla tanıştım, sohbetler iyiydi, tanışmak ve görüşmek istediklerim kaldı, onlara yetişemedim.
***
Dışarı çıktığımda ise Bay Muktedir esip gürlüyordu! Nuray Mert’e saldırmıştı.. İnan Kıraç’ı, bir görüş bildirdi diye, kasıp kavurmuştu... The Economist dergisi de payına düşeni almıştı! Kılıçdaroğlu ise Muktedir’i, ahlaksız, alçak, edepsiz benzeri sözleri içen mahkemeye vermişti!
Depoladığım bütün enerjimi berhava edecekken, birden aklıma seçimde kaç oy alırsa alsın, milletvekili sayısının 300 civarında ve altında olacağı geldi..
Rahatladım! Muktedir’i yeni dönemde çok zor bir ülke bekliyor...
--- 5 Haziran 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder