ÖSYM bir kilittir; 72 milyonluk ülkenin çocuklarının üniversitelerde okuyup okuyamayacağını veya hangi üniversitelerde okuyabileceğini, devlete memur olarak girip giremeyeceğini belirleyen, ülkenin en temel kurumu... Hepimizin bildiği, uluslarararası kurumların da çeşitli ölçümlerle belirlediği olgular var: Türkiye’de yönetimler çeşitli yolsuzluklarda başta güreşen ülkeler arasında.
Ekonomik özgürlüklerde 67. sıradayız! Saydamlık ölçütünde 56.. Demokrasi ölçütünde, demokrasi ülkesi değil otoriter ülkeler içinde...
Sadece bu olgulardan yol çıkarak herkes şunu tahmin edebilir veya güçlü bir bilimsel varsayım ileri sürebilir: ÖSYM gibi ülkenin en temel kilitlerinden biri sağlam kalamaz, çürümüşlük oraya da bulaşmıştır.. Bunu ileri sürmek “komplo teorisi” yapmak değildir. Bunun kanıtı er veya geç ortaya çıkar.
Ve yazmıştık: Cemaat ve başkaları bu kurumu asla boş bırkmazlar, altından girer üstünden çıkarlar...
Dünkü gazetemizde Kıvanç El’in haberinden öğreniyoruz ki, “Devlet Denetleme Kurulu adında ÖSYM’de incelemeler yapan Sayıştay Başdenetçisi Ferhat Gündüz”, 60 sayfalık raporunda, çeşitli sınavlarda soru kâğıtlarına sonradan müdahale edildiğini, bazı ÖSYM personelinin mal varlıklarında muazzam artışlar olduğunu, ihalelerin ve alım satımların neredeyse tamamında usulsüzlük saptandığını, ÖSYM-Meteksan personellerinin iç içe çalıştığını, hukuki açıdan suç olan unsurların iki tarafın birim müdürleri ve personeli tarafından örtbas edildiğini ileri sürmüş…
Yeniden yazıyoruz: Devlette ve üniversitelerde belki de onbinlerce kişi, zerre kdr hakketmediği yerlerde bulunuyor! Milyonlarca genç, alınterinin, emeğinin, yeteneğinin karşılığını alamazken, birileri kolayca istedikleri yerlere girebilmiş.. Aileler, kendi çocukları için döktükleri milyarlarca lirayla, aslında binlerce sahtekarın iyi yerlere gelmesine hizmet etmiş…
***
Yaşadığımız bu sınav rezaleti üzerinde pek çok tepkiyi, yer darlığından, bloğumda yayımladım. Ancak demokratik ve şeffaf olmayan bir ülkede, adalet mekanizması da genel ortalamalarla hareket ettiği için, bloglar üzerinden kalkan yasak yürürlüğe konamıyor ve bloglara ancak sınırlı erişim mümkün olabiliyor.
Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Cem Alptekin, gözden kaçan bir noktaya dikkat çekiyor:
“Sınav güvenilirliği açısından bir algoritmaya dayanılarak soruların yerlerinin değişik biçimde sunulması.. sınavın her adaya eşit biçimde verildiğini göstermez. Normalde motive edici ilk soruların, herhangi bir versiyonda değişik bir konumda verilmesi, sınava güçlük derecesi daha ağır soruları çözmekle başlayan bir adayla, bir başka versiyonda kolay soruları çözmekle başlayanların, sınava eşit koşullarda girmediğini gösterir. Benzetmek gerekirse birinci aday sınava engelli koşuyla diğeri ise düz koşuyla başlamaktadır..”
Prof. Ömür Akyüz de: “Aday sayısı kadar farklı kitap hazırlanması soruların ve de yanıt şıklarının dizilişinde PEDAGOJİK olarak ve özellikle zaman kullanımında ciddi haksızlık doğuran bir durum yaratmıştır.”
***
Bu Cuma yayımlanacak CBT’de Prof. Timur Karaçay, Şifre/Algoritma’yı anlatan yazısında, “ÖSYM Başkanı’nın - Ortalıkta şifre yok!” sözünün anlamsızlığını vurguluyor ve Matbaacıların yaptığı “Soru kitapçıkları adaylara rasgele (random) bir seçimle atandı.. ” açıklamsının ortalıktaki şaibeyi artırdığını vurguluyor: “Eğer soru kitapçıkları ile öğrencileri eşleştirmeyi matbaadaki bir makine yapıyorsa, sınav sistemini ve sürecini ÖSYM yönetmiyor ve denetlemiyor demektir. Bu kabul edilemezdir.”
Timur, herkese ayrı soru kitapçığı hazırlığının da anlamsızlığını belirtiyor, “şifre sayısını az tutarsanız işlem sayısı arttıkça sistemin doğruluğunun denetimi zorlaşır. Denetlenemeyen sistemin hem soru üretirken hem verilen cevapları değerlendirirken hata yapma olasılığı artar. O halde, algoritmayı kırılamayacak kadar karmaşık, ama sistemin denetleyip yönetebileceği kadar basit yapmak gerekir..” diyor.
***
Son sınav hemen iptal edilmeli! ÖSYM’nin başkanı hangi yüzle istifa etmiyor, anlamak kolaydır, bunun için Ali Sirmen’in köşesine koyduğu fotoğrafına bakmak yeterlidir.. Bu kişinin arkasındaki en büyük destek, YÖK Başkanı Özcan da şapkasını alıp gitmelidir..
Ama, istifa etmek onurunun algı derecesi, Türkiye’de, özellikle bu iktidar döneminde, koca bir sıfırdır!
-- 11 Nisan 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder