Enerji Bakanı ve Başbakan, Japonya’da tüp patlaması gibi sıradan bir olay yaşanıyormuş havasında: Riski olmayan ne var, kozmetik ürünlerin bile bir riski var... Duy da inanma.. Kıyaslama insafı diye bir şey olmalı.. Rakiplerine “bir koyun sürüsü bile güdemez” gibi, on paralık polemiklerle saldıran bir iktidarın, ciddi sorunlar karşısındaki bu hafifliği, Türkiye’ye nasıl yönettiklerine ilişkin de sağlam bir kanıt. Özellikle adaleti, basını, doğayı, çevreyi... Büyük bir vurdumduymazlıkla “yönetiyorlar”...
Dünya durdu, nükleeri tartışıyor! Almanya eski santralleri kapatma kararı aldı... Siz, nükleer santral yapımına için karar verdiniz. Ama şimdi yeni bir durum var! Japonya, depreme karşı bütün hazırlıklarını yapmış, ama tsunamiyi hiç dikkate almamış! Oysa Pasifik büyük tektonik levhalarının birbirlerinin altına girip çıktığı (dalma batma) bir yer ve bir tanesi de hemen yanıbaşlarında! (Celal Şengör ve Sinan Özeren’in Japonya’daki deprem ve tsunaminin mükemmel bir analizi, Cuma günü Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de.)
***
Japonya’da radyasyon yaymaya başlayan nükleer santraller deniz sahilinde.. Türkiye’de ilk nükleer sanralin planlandığı yer Akkuyu’dur. İkincisi Sinop. Biri Akdeniz diğeri Karadeniz sahilindedir.. Çünkü denizi, soğutma suyu olarak kolayca kullanabilecekler.
Burada tartışılan, Akkuyu ve Sinop’ta kurulacak santrallerin, doğanın büyük riskleriyle ne kadar karşı karşıya bulunduğudur. Tabii, birincisi deprem, ikincisi de tsunami.
Akkuyu, deprem bölgesinde, bu kesin. Çevresinde faylar var (Ecemiş Fayı) ve bunlar deprem üretecekler! Hadi diyelim ki, Akkuyu çevresindeki fay Japonya’da gördüğümüz büyüklükte bir deprem üretmez. Büyüklük en çok 7 ve altında oluşur, diyor yerbilimciler..
Fakat deprem için sadece Anadolu’ya bakmak yanlış. Rodos’un açıklarında 1609 yılındaki deprem Akdeniz’de büyük bir tsunami oluşturdu, Akdeniz sahillerinde 10 bin kişinin öldüğü kestiriliyor. Dalaman’da kıyıdan 200 metre içeride eski tsunamilerin kalıntıları saptanmış. Prof. A.Cevdet Yalçıner “Rodos ile Fethiye arasında derinlik 4 bin metreyi aşıyor, burada büyük bir tsunami oluşabilir” diyor.
İngiliz Cambridge üniversitesinden Beth Shaw ve arkdaşları “Akdeniz için tehlikeli bir döneme girildi” demişti 3 yıl önce.. Girit Adası yakınında 21 Temmuz 365’te, büyüklüğü 8’in üzerindeki depremde “boyu üç metreyi bulan dalgalar Türkiye kıyıları dahil Doğu Akdeniz’den Mısır’daki İskenderiye’ye kadar olan bölgeye büyük zarar vermişti”. 1304’teki depremde de, “3 metrelik dalgalar Doğu Akdeniz, Rodos ve Girit adalarını vurmuştu”.
Bölgedeki tektonik yapı büyük deprem üretiyor. Girit’te olabilecek benzer bir deprem “yüksekliği 10 metreye ulaşan dalgalarla Akdeniz kıyılarını vurabilir. Depremin büyüklüğü ise 8.3-8.5 olabilir ve Akdeniz kıyılarında büyük bir yıkıma yol açabilir..” Akdeniz’de ortalama 156 yılda bir tehlikeli bir tsunami oluyor!
8 bin yıl önce Etna yanardağının patlaması sonucu da, boyları 40 metreyi bulan tsunami, Doğu Akdeniz kıyılarına ulaştı! Ege’de Santorini patlaması da Akdeniz’de büyük bir tsunami yaratmıştı!
***
Yani Akkuyu, Akdeniz’de hem 8 civarında bir deprem, arkasından da tsunami tehlikesiyle karşı karşıya! Akkuyu santralinin sağlıklı bir geleceği yoktur! Acaba Başbakan ve Bakan, “bizden sonra tufan” anlayışında mı? Bu mu “geleceği yönetmek?” Kulağım Moskova’da Erdoğan’ın konuşmasında.. Diyorlar ki, bütün risklere karşı sağlam santral yapacağız! Bu büyük bir palavradır. Böyle bir şey olamaz!
Gelelim Sinop’a: Kuzey Anadolu fayının en çok 8 büyüklüğünde bir deprem üretebileceğini söylüyor, Şengör! Ayrıca Türkiye bir kültür, bilim ve yönetim standartları olarak da, bir nükleer santrali sağlıklı olarak işletebilecek bir durumda değildir.
Ben nükleer santral düşmanı değilim. Petrol üzerinde savaşlar, milyonlarca insanı öldürmüştür ve fosil yakıtların yol açtığı sağlık-çevre tehlikesi ve iklime etkisinin yanında, nükleer santraller masum kalır! Ama deprem ülkesi Türkiye öncelikle güneşten enerji sağacak dünya çapında büyük bir programa öncelik vermelidir!
Nükleer santrallar, insanoğlu’nun “doğadan bağımsız” inşa ettiği ilk büyük enerji kaynağıdır. Fosil kaynaklardan bağımsızdır, herkesin ihtiyacına göre kurabileceği için de, petrole göre “demokratik bir seçim” oluşturur. (*)Petrol üzerindeki egemenlik ve emperyalist yarışları azaltır, Irak petrolü olmasaydı emperyalistler 1 milyon Iraklıyı öldürmezdi!
Ama ülkeler kendi risklerine göre bu santrallar konusunda karar almalıdırlar..
(*) Bu konuda daha ayrıntı: Bilgi Toplumu Sınıfı, Dünya ve İktidar Sorunu, Orhan Bursalı, Türkiye Bilimler Akademisi Yayını
---17 Mart 2011 /Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet
yapılmasın asla!!! :(
YanıtlaSil