SAYFALAR

8 Mart 2011 Salı

Gizli Delil ve Tehdit!

"İnsanı haksız yere hapse atan
bir yönetim altında, dürüst bir
insanın asıl yeri cezaevidir.”
H. D. Thoreau (*)

Ergenekon savcılığının açıklamasını okuyunca ne hissettiniz? Kuyruğu dik tutmaya çalışmak, diyebilirim ancak. Bir kaç noktayı okuyalım:
A) Satır aralarında sanki şöyle diyor: Hepinizi içeri alırırız.. Okuyalım: “..kamuoyunun … asılsız değerlendirmelerle yönlendirilmeye çalışılması, yürüttüğümüz soruşturmaya zarar vereceği gibi, adı geçen terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı sağlayacağı da açıktır. Bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir..”..
Anladığım kadar, “gelişmelerden kaygı duyuyorum” diyen Cumhurbaşkanı da, özenle izlenen ve hassassiyetle değerlendirilenler arasında! Hayır, savcılık bir iddia makamıdır, hepsi o kadar, tutuklama için ileri sürdüğü bütün gerekçeler sorgulanabilir!
B) Tutuklanan gazeteci arkadaşlarımız üzerinde esrarengiz bir hava oluşturuyor: “Soruşturmanın gizliliği nedeniyle bu aşamada açıklanması mümkün bulunmayan bir kısım delillerin değerlendirilmesi sonucu yapılması zorunlu hale gelen hukuksal bir işlem..”
Pardon? Bu bir kısım delilleri “sanıklar” bilmiyor, avukatları bilmiyor, bir siz mi biliyorsunuz? Ele geçirildiği ileri sürülen “deliller” yandaş medyada boy gösteriyor.. “Baykal’a şantaj-2” gibi… Soner Yalçın, böyle bir kasetin olmadığını söylüyor. Diyelim ki siz bu kasete inanıyorsunuz, bunun Ergenekon davası ile ne ilgisi var? Hükümeti “Baykala şantaş” kasetiyle mi yıkacaklardı?
***
C) Kendilerini mahkeme yerine koyuyorlar: “Yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin suç isnadı için yeterli olup olmadığı konusunda değerlendirme sorumluluğu görev ve yetkilerini kanunlardan alan savcılığımıza aittir.”
Peki, arkadaşlarımız, bilmedikleri, bilinmeyen delillerle mi tutuklandılar? Yoksa elinizdeki “delilleri” savunmalarını yapamasınlar diye, onlara da mı söylemediniz? Avukatları da mı bilmiyor bu “delilleri”?
Daha vahimi: Mahkeme de mi, tutuklama kararı verirken bu delilleri sanığa sormadı? Yoksa mahkemeye, “elimizde korkunç deliller var, bunları size bile söyleyemeyiz, ama tutuklanmalarını istiyoruz..” mu dediniz?
Hukukun en temeli, bir “sanığın” hangi gerekçelerle gözaltına alındığını ve hangi nedenlerden dolayı tutuklandığını bilmesidir... Eğer böyleyse, hangi yasa size bilinmeyen nedenlerden dolayı insan tutuklatma, mahkemeye de insan tutuklama yetkisi veriyor?
Yoksa bu dava Kafka’nın “Dava”sından mı çıkarıldı!? Savcıların, mahkemede “suçum ne söyleyin” diyen Tuncay Özkan’a verdiği “siz suçunuzu bizden daha bilirsiniz” yanıtı da, tamamen Kafkaesk bir dava ile karşıya olduğumuzu gösteriyor:
“Joseph K.: Neden tutukluyum?”. Yanıt: “Nedenini söylemek bize düşmez.. Soruşturma başladı. Vakti gelince herşeyi öğreneceksiniz..” (**)
Türkiye’nin neden hiç bir demokrasi sınıflandırmasına sokulamadığını ve melez rejim olarak isimlendirildiğini, net olarak görüyoruz!
***
Dördüncüsü: Son gözaltılar ortalığı tutuşturunca, iktidar yandaşları “Çok acillll, bize bir şeyler ver ki bu tutuklamaların arkasında durabilelim..” çığlıkları attılar. Acaba bu açıklama onlara da bir can simidi mi? Şimdi yandaşlar şöyle mi diyecek: “Ellerde öylesine korkunç deliller var ki, bunları davanın selameti açısından açıklayamıyorlar...”
Affedersiniz, Ergenekon davasında “delil” diye ileri sürülen bütün iddiaları yandaş medya ve kişilere pompalamadınız mı? Kamuoyunda uyandırılan “korkunçluk” üzerine bütün bu tutuklamalar inşa edilmedi mi?
Evet! Su davada kamuya açıklanmayan gerçek deliller vardı! Bunlar tutukluların lehlerine olan delillerdi! Bunlar sanık ve avukatların ellerine geçmesin diye “emanete” alındı.. Aylar, yıllar sonra, avukatların bilgisi oldu bu gerçek delillerden! Bu delillerin hepsi de ileri sürülen pek çok iddiayı çürütüyor ve yalanlıyordu!
Bu durum karşısında “bilinmeyen deliller” sakın böyle şeyle olmasın?
***
Ahmet Şık’ın, poliste Fethullahçı örgütlenme üzerine yazdığı yayımlanmamış kitabı, Odatv sitesinde ne arıyor, diye sorulmaz. Bir yazar kitabını herkese gönderebilir. Bu kuraldandır hatta! Gönderir ki eleştiriler gelsin, eksikler yanlışlar gösterilsin, son yazımda bunlar dikkate alınır ve kitap yayımlanır. Ancak faşist rejimlerde yazarlara düşünürlere bu tür sorular yöneltilebilir..
--
(*) Hayrettin Ökçesiz’in yazısından, CBT’nin yayımlanacak 11 Mart 2011 tarihli sayısı. (**) Güngör Uras’a dünkü yazısında bu romanı anımsattığı için teşekkür.
--- 7 Mart 2011 / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder