RTErdoğan, hiç bir sanat, hiç bir resim, hiç bir şiir, hiç bir heykel, hiç bir tiyatro veya opera veya klasik müzik sevmeyebilir.. Bunlardan nefret de edebilir. Bu kişisel / özel kültürel bir boyuttur insan yaşamında! Herkeste olması arzulanır ama beklenmez..
Zaten 8 yıllık icraatı sırasında bu saydıklarımdan herhangi biri ile “yakın ilişki”ye geçtiğini görmüş değilim.
Yakın ilişki derken, yoooo, kötüye yormayın, bunları içselleştirmesini beklemiyorum! Bu sanatların ne “saçını-başını okşamışlığı” var, ne de “elini” tuttuğu!
Sanat öyle bir şeydir, insanla arasında aşkımsı, beyinsel /düşünsel, “ruhani!” bir ilişki doğurur. İnsanın bu “doğurganlığa” yatkın / hazır olması gerekebilir tabii ki. Bir akış olabilmesi için “iki gönül” gerekir..
Bu yoksa, yapacak bir şey de yoktur..
Şüphesiz, Başbakan da insandır, onun da duygu/zihin tellerinde titreşimler hissettiğini tahmin edebiliriz, mesela şiirin kubbeli ve minareli olanını, siyasette birer savaş aracı olarak kullanmak için, sevdiğini biliriz! 12 Eylül faşistlerince yaşı küçültülerek asılan gencin mektubunu okurken ağlamıştır da!
Ama o “şiir” de mektup da nedense başbakanın “politik propaganda” anlarında, gönül tellerinde zuhur etmişlerdir!
Yontucu Mehmet Aksoy’un Kars anıtına yeniden baktım, neden Başbakana hitap etmediğini anlamaya çalıştım.
Uzunsa uzun, sivriyse sivri, göğe doğru uzanıyorlar; bu heykellerden birer “minare” algılaması bile çıkartmamasına şaştım doğrusu!
Belki de heykel Başbakanda hiç bir titreşim yapmıyordur, bunun köktendinsel nedenleri de olabilir..
Tamam, bütün bunlar “insani”dir, insan halleri arasında kabul edilebilirdir..
Ama bir insanın, bulunduğu yeri, sahip olduğu yetkiyi, gücü, iktidarı, “toplumsal kötüye” kullanarak, beğenmezliğini, ideolojik veya siyasi düşüncesini sanat alanında bütün topluma dayatmaya kalkışması...
Yoo hayır!
Nitekim, Aksoy'un anıtını bir türbe referansı ile değerlendiriyor:
“Hasan Harakani'nin türbesinin yanına bir ucube koymuşlar, garip bir şey dikmişler, ordaki tüm vakıf eserlerinin, o sanatkarane eserlerin olduğu yerde böyle bir şey olması düşünülemez. Konuyla ilgili belediye başkanımız görevini süratla yerine getirecektir...”
Emirler yağdırılması:
Yıkıla! Kırıla! Kaldırıla! Örtüle! Siline! Boyana! Giydirile!
Yoo, hayır, orada dur demeliyiz!
Haddini aşmak diye bir şey var veya kendini bilmemek!
Biliyoruz, bu yazdıklarımız laga luga onun için...
İmparator, sultan, otoriter bir kişilik, diktatörlüğe eğilimliler için bu yazdıklarımız fasa fisodur!
O heykel oradan kaldırılacaktır!
Başbakanın ulviyetine uymamaktadır!
Bu tavır siyasetine uygundur da!
Bütün iktidar dönemi, beğenmediklerini bertraf etmekle geçmektedir!
***
Ama hiç de yabancı değiliz bu davranışa; bu ülke bu tip tek boyutlu kudretlilerden çekti her zaman!
Askerini de gördü, dincisini, dinci politikacısını da...
Geldiler ve gittiler..
Kendi kafa çeberlerinin elverdiği bir toplumsal biçimlendirmeyi dayatmakta kalmadılar bu ülkeye!
Bu ölçülerini kültüre, sanata da giydirmeye çalıştılar..
***
Başbakan, anıt üzerine iradei şahanelerini açıklamadan önce, hükümetin iki önemli hazreti konuşurlar mıydı, bilmiyorum...
Başbakanın hemen ardından, Dış İşleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu da hemen rol almakta gecikmedi! O da “yıkıla!” dedi! (Dış İşleri Bakanlığı daha sonraki açıklamalarında, Bakanın anıtın yıkılmasını savunmadığını açıkladı, Davutoğlu, Kars'ta savunduğu görüşleri, dünyaya nasıl anlatabilirdi, merak ediyorum!)
Başbakanın eski basın sözcüsü, dinci “radikal” yazarın, Başbakan adına attığı fırça yazısından sonra, Davutoğlu, Başbakan'a “hızlı katılım refleksleri” geliştirmiş olabilir..
Ya Kültür Bakanı, Kabinenin “anlı şanlı sosyal demokratı” Ertuğrul Günay?
Kader onu, gazetecilerle birlikte olduğu kahvaltılı toplantıda yakaladı!
Bakıyorum, eveleyip geveliyor, ama en sonunda Başbakanını koruyor ve: “Arkadaşlar, birilerinin de bir heykeli beğenmeme haakkı var, değil mi?” diye de düşünce belirtmeyi ihmal etmiyor!
Yaaa!!
Meslektaşlarım bulmuşlar yumuşak başlı ve huylu Günay'ı, tabii ki sormuşlar:
Yıkma hakkı da mı var!
Yanıt yok!
Erdoğan hükümetine bir kültür bakanı gerekli miydi?
---
11 Ocak 2011/ Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet, Orhan Bursalı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder