İlk kez bir Kurultay izliyorum. Bugüne kadar gazetecilik/yorumculuk merakımı kurcalamadı Kurultaylar.. Ama bu kurultayı izleme zorunluğunu duydum... Çünkü CHP'nin önünün açıldığını görüyorum Kılıçdaroğlu ile..
Kurultay “İktidara yürüyüş” olarak nitelendirildi. Bu yürüyüşün öncelikle “Parti içinde” yaşanması ve başlanması gereği açıktır. İçinde demokrasi yolları kapalı olan bir parti, ne halkla büyüyen bir ilişki kurabilir ne de iktidar yolunda yürüyebilir.
Şu sırada kürsüdeki bir il başkanı veya delege, parti içinde istibdat yıkılmıştır, ön seçimlerin- demokrasinin önü açılmıştır, diye umutla ve heyecanla haykırıyor, işte bunu bizzat duymak bir umuttur. Bir başka il başkanının “hattı siyaset yok- sathı siyaset var, o satıh bütün vatandır” sözleri de, örgütün hareketlenebileceği konusunda bir başka umut vaadediyor.
Kılıçdaroğlu, seçimlerde işlenecek konuların, halka vaadlerin geniş bir çerçevesini çizdi. Yoksullara, işsizlere sosyal devletin yüzünü göstermesi, umuttu.
Bunları bir kenara bırakırsak: En büyük vurguyu özgürlükler konusunda yaptı.
Özgürlükler, en çok bu iktidar döneminde bu kadar ağır istismar edildi! Susturulan=susan, korkutulan=korkan ve konuşmayan bir toplum, bir medya, bir üniversite, bir patronlar dünyası, iktidarlaşmış bir yargı, AKP'leşmiş bir hukuk ve düzen, bize özgürlükçü bir toplum ve ileri demokrasi olarak yutturuluyorsa...
...yalancılığı vc sahtekarlığı bir boşverin..
... AKP'nin zokasını bilerek/ bilmeyerek ama isteyerek yutarak alet olan “aydın”ların varlığını falan da bir kenar bırakın..
...iktidarın bu söylemi, önümüzdeki seçimlerden sonra nasıl “daha özgür”, “daha ileri” bir topluma dönüşeceğimizin temel göstergeleridir.
Bunun derin endişesini, hatta dehşetini tenimizde duyalım...
Bu açıdan, referandum sürecinde, sözde 12 Eylülden hesap sorulacağını ilan ederek oy toplayan, 17 yaşında idam edilen genç için sahte gözyaşı döken iktidarbaşını teşhiri önemlidir.
Kılıçdaroğlu, bugünkü iktidarı, 12 Eylülün postal yalayıcıları olarak ilan etti ki sonuna kadar haklıdır!
Özgürlükleri tepelenen ve esir alınmış bir toplum, önümüzdeki seçimlerin en önemli konusudur!
Aynı şekilde, CHP'nin hem çok partili demokratik bir hayatı başlatan, hem de kadınlara seçme ve seçilme özgürlüklerini veren parti olduğunu anımsatmasının da altı çizilmelidir.
***
Parti Meclisi listesinde şüphesiz Parti Başkanı'nın tercihleri ağırlıktadır. Doğal bir durum. Ancak, dünkü yazımda belirttiğim gibi, diğer “guruplaşmaların” görüşlerinin de Parti Meclisi'nde olması sevindiricidir.
Bunu bir bayrak değişimi olarak görmek gerekir!
Kılıçdaroğlu, CHP'nin köklerinden kopartılamayacağının altını çizdi!
Bu olgu, CHP için en gerçekçi anlatımdır!
CHP'yi bugün de CHP yapan, Kurtuluş'un, Kuruluş'un, Cumhuriyet'in, hatta Demokrasi'nin partisi ve devamı olmasıdır.
Geçmişini reddettiği an, sıfır olur...
CHP geçmişle, geleceğe koşmalıdır. Geçmişin, kendine ait olan veya olmayan, bütün iyi yönlerini üstlenerek geleceğe yürümesi gerekir.
***
Bazı gizli ve açık AKP'liler, bazı liberaller, yandaşlar, Kılıçdaroğlu'na tavsiyede bulunuyor:
“Temizle geçmişi partiden, at hepsini, kes-biç... bölünürsen de korkma..”
Açıkça görüldü ki, çakma sosyal demokrat, açık AKP/ABD/AB'ci bu öneri sahiplerine, Kurultay konuşmasında prim verilmemiştir.
Siyasi lider bölücü/saflaştırıcı olmaz, birleştirici olmak zorundadır.
Kılıçdaroğlu, Kürt meselesi konusunda da “birleştirici” bir söylemdeydi.
Kürt sözünü ağzına almadı, bence alabilirdi. Ama Türk sözcüğünü de etmedi. Daha önce dile getirdiği “üçüncü yol”a vurgu yaptı: Birleştirici, özgürlükçü, sorun çözücü... Gerekirse devlet gidecek orada fabrika kuracak, dedi. Ekonomik ve kültürel sorunların çözümüne, herşeyden çok öncelik vermek..
***
Şüphesiz söyleyecek çok şey var...
Gelecek, şüphesiz inşa edilmesi gereken, yazılmamış bir tarihtir!
Bu tarihin iyi yazılması, ancak iyi bir deneyim birikimi ile gerçkleşebilir.
CHP'de bu birikim vardır.
Ama gelecek inşası konusunda, daha çok çok çok çalışılması gerekir.
Geçmişte özgürlüklerin yolunu açan bir parti olarak, geleceğin öngürlüklerini ancak, bugünkü koşullarda inşa etmeye en yakın parti CHP'dir.
Sağcı partiler hangi kalıcı-sağlam- birleştirici özgürlükleri inşa etmişlerdir?!
--
Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı
KURULTAY ÖNCESİ NOTLARIM:
KURULTAY ÖNCESİ NOTLARIM:
Parti Kurultayı: Gönüldeki Aslanlar
Yazı İşleri programında Ruşen Çakır Parti Meclisi'nde görmek istediğin isimler var mı, diye sorunca, Kurultay yazısını bu konuya ayırmak ilginç olabilir diye düşündüm. Ruşen'e “hayır” dedim, şunlar girsin diye isimler önermiyorum...
İnsanın gönlünde aslanlar yatmaz mı! Yokladım, içimde aslanlardan çok, fikirler, programlar, eylemler, gelecek düşleri... yatıyor! İnsana (aslanlara) gelince... bunları gerçekleştirecek ve ülkemizde gerçekten iktidar değişiminin yolunu açacak doğru insanlar... Benim aslan tarifim böyle!
CHP 60 yıldır hiç (tek başına) iktidar olamadı. Bunun nedenleri, iyi bir araştırma konusudur. Ortalık, AKP yandaşlarının gazete köşelerinde yayımladıkları çakma neden ve çakma analizlerden geçilmiyor! Bunu bir kenara bırazırsak: İktidar olamamanın dayattığı bir olgu var: Çok çalışmak! Halkın tenine, cebine, ruhuna, geleceğine, çocuğuna, ülkenin temel duyarlıklarına ve çıkarlarına değen, çok düzgün, gerçekleştirilebilecek bir program... Bir vaadler dizisi... Bu programın ardında durabilecek bir anlayış, bir insan yapısı ve organizasyonu... Hepsi seçkin... Bir çalışanlar örgütü.. İlkesel birlikler, düşünceler üzerinde anlaşmalar ve davranışlar... önemli olan budur.
Kurumsal yapılarda “benim-bizim adam” anlayışı, en felaket işleyiş mekanizmasıdır.. Kulağa hoş gelmeyebilir, ama adını koymak gerekirse, bunu bir “çete mantığı/davranışı” olarak görürüm. Bu mantık, kurumsal demokrasinin yerleşmesini önler, ilkelerin yerine feodal ve kişisel ilişkileri geçirir. Amaç “mutlaka yönetici mevkide” kalmak ve örgütü/işi elde tutmaktır! Baykal /Sav dönemi parti meclislerini tarayın, bu tür partililerden bol miktarda görürsünüz. Bu, “sağcı”, otoriter ve lider partilerinde görülen davranıştır, odunu gösterseler milletvekili seçerler! Erdoğan da, gelecek seçimlerde “daha sadık” milletvekili adayları seçeceğinin işaretini vermişti!
Ülkenin, toplumun, ekonominin ve hayatın bütününün sorunları çoktur, ayrışmıştır ve uzmanlıklar istemektedir. Parti meclisi şüphesiz bu sorunlara çözümler üretebilecek yetenekteki, saygınlığına gölge düşmemiş, düşünce olarak da “mukavim” insanlardan oluşmalıdır. Tabi ki, toplumda temsili özelliklere sahip, toplumun bütününe mesaj verecek insanlar da parti yönetiminde yer almalı...
Nihayet, parti meclisi bir ülke/ toplum için vitrindir! Kitle partisi, toplumda ve partiye oy veren farklı eğilimleri de içinde barındırmalıdır. Tamam, partiye egemen düşünce, yönetimde ağırlığını korumalıdır. Ama koruması gereken diğer bir ilke de, temsiliyettir; tabanın duyarlıkları ve düşünceleri, Parti Meclisi'nde ve merkez yönetimde var olmalıdır.
CHP'ye kolay gelsin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder