Yüksek Yargı, beklendiği gibi tamamen AKP’nin eline geçti. Bu mesele referandum kampanyasında iyi anlatılabildi mi? İşte tartışacağımz bir temel konu daha. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun kampanyayı iktidar ve Erdoğan ekseninde, tıpkı bir seçim kampanyası havasında ve özünde sürdürmesi doğru muydu? Bana doğru gibi gelmişti, ancak yeniden değerlendirince, kampanya ekseninin yanlış olduğunu düşünüyorum.
Onlarca kentte düzenlenenen mitinglerin, sanki, Kılıçdaroğlu'nun “CHP Başkanlığı rüştünü kanıtlama” amacına yönelik olduğu ileri sürülebilir. Şüphesiz ki, Anayasa değişikliklerinin Türkiye'ye ve demokrasiye vereceği zararlar da anlatıldı, ama miting konuşmalarının içerikleri analiz edilirse, bunun ve inandırıcı gücünün yetersiz kaldığı görülecektir.
Oysa, Türkiye'nin en önemli güncel meselesi, Anayasa değişikliğinin önlenmesiydi. Mitinglerin, konuşmaların tamamı, bu değişiklikleri madde madde açıklamaya, lime lime etmeye, tehlikenin büyüklüğünü vurgulamaya yönelik olmalıydı. İktidar ve Erdoğan başka, ama Anayasa değişikliği ise bambaşkaydı. Referandum'dan hayır çıksa bile iktidar düşmeyecekti! Verilecek mesaj “iktidarı destekleyebilirsiniz, ama Anayasa değişikliğini asla” olmalıydı... Bu, “yetmez ama evet”, “Anayasa'ya evet, iktidara evet değildir”in tam tersini savunmak olacaktı...
Kampanya, iki liderin güçlerinin oranlamasını belirleme biçimine büründü ve bence sonuç da bunu gösterdi!
Ali Dibocular Adalet üzerinde tam bir tahakküm kurdular.
Sonuçlar, iktidarın yargı ve adalet üzerinde ne kadar büyük etkisi ve baskısı olduğunun kanıtıdır.
Gerisi palavradır: Demokrasi kaybetmiştir ve referandumda evet diyenlerin hepsi hem sorunludur hem de sorumlu!
***
CHP yazılarına tepkilere gelince..
“14 Ekim Perşembe günü bilim siyaset yazınız özür dileyerek yazıyorum, haksız ve ön yargılı değerlendirmelerle dolu. CHP'nin sütten çıkmış ak kaşık olduğunu kimse iddia edemez, ama sizin ima ettiğiniz gibi boş un çuvalı da hiç değil. Lütfen sekiz yıldır nasıl bir yönetim altında yaşadığımızı, ekonomik sosyal politik bilimsel etik değerlerde nelar kaybettiğimizi.. hatırlayın. CHP şu aşamada yönetim ve bilgi eksikliklerini telafi için büyük bir çaba içinde... Bütün gerici takım ve yalaka takımla yıllardır Türkiye’yi soyup soğana çevirenlere iyi niyetle de olsa tüyo vermemek ve de CHP ye elimizden geldiğince somut yollar yöntemler önermek daha yararlı olur diye düşünüyorum.” (Sayın okur, zaten yaptığımız o; tüyo vermemeye gelince, bu bende saklı bir gizli bilgi mi ki?!)
***
“Geniş kitlelerin ortak düş ve endişelerini dile getirdiniz. Türban CHP'nin sorunu değil. Parti olarak; Anayasa, yasalar ve yüksek yargı organları kararları dururken türbanı nasıl çözebilirisin.. O zaman türbanlı doktor, türbanlı savcı da olacak demektir. Cumhuriyet Gazetesini protesto etmeleri kendileri için bir kayıptır. Çünkü Cumhuriyet bir okuldur. Siyasetten sanata ve spora kadar...Onlar alışmışar bol resimli magazin ağırlıklı gazetelere...”
***
“Hem daha önceki hem de dünkü yazınızı okudum. Ve söylediklerinize katılıyorum. Boşuna söylememişler, doğru soyleyeni dokuz köyden kovarlar, diye. Ben cumhuriyet gazetesi portalını sürekli izlerim, bir fikrim varsa yorum yazarım. Ne zaman CHP'yi eleştiren bir sey yazsam, yorumlarıma katılmayanların sayısı artıyor. Ama diğer durumlarda ne yazsam yorumlarım yüksek puanlar alıyor... Millet bu iktidardan kurtulmak icin bir umut ışığı görmek istiyor. Oylar bölünmesin diye CHP'ye oy veriyorum.
***
“CHP yazılarının ne kadar isabetli olduğu, gelen tepkilerden anlaşılıyor. CHP'nin öncelikle şu sorulara cevap vermesi gerekmiyor mu? AKP'ye kızıyoruz diye illa CHP'ye mi oy vermemiz gerekiyor? Hele her gün AKP çizgisine biraz daha yakınlaşıyorsa.... CHP bize (halka) ne vaat ediyor. Hangi reformları, iyileştirmeleri yapacak? Bu konulara girmeden, gelince yönetiriz demek kolay. Tabi yönetirler. Hiç birsey yapmazsan, ABD, AB, IMF çizgisinde kalırsan bu devlet (her devlet gibi) zaten kendi kendini yonetiyor, değil mi?”
Konu sürecek...
19 Ekim 2010 / Bilim ve Siyaset
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder