Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

KİTAPLARIM

İlk Bilim Nobeli Alan Türk ve 

Öğretim

Sevgili okuyucular,
Bu günden sonra ne olacak bu ülkenin hali demeyin! Gerçi AKP 100 üniversite daha açsa da Türkiye’de bilim ortamı oluşmuyor. Ama bir Türk tıp fakültesinden 1969’de mezun olan Mardin’li Türk doktoru Aziz, bir Amerikan üniversitesinde DNA onarım mekanizmaları üzerindeki çalışmalarıyla Nobel Ödülü kazandı. 

Doğan Kuban

Bu doktor İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunudur. Tübitak Ödülü de kazanmıştı. Ve hükümetin el koyarak fiili olarak kuruluş işlevlerinden uzaklaştırdığı ilk Türk Bilimler Akademisinin üyesi idi.
Bu başarı önce kişiseldir sonra Ulusaldır. Çünkü Cumhuriyet’in yetiştirdiği bir doktordur. Üniversite sayılarıyla, partilerle, gökdelenle, AVM ile, çift yolla Nobel Ödülü alınmıyor. Bu olanak özgür ve araştırma ruhu kazanmış üniversiteler gerektiriyor. Bizim hükümet bilim istemiyor, sanat istemiyor, teknoloji ve çeşitlilik istemiyor, saray istiyor, gökdelen istiyor. Alternatif enerji istemiyor. Ruslardan Atom santrali istiyor.
Doktor Sancar, neden Türkiye’yi o kadar sevdiği halde, Amerika’ya beni yetiştiren İkinci vatan diyor? Nedeni şimdiki Türk eğitimi.
Sevgili okuyucular,
Aziz Sancar bir Cumhuriyet kahramanıdır, ama bilimsel savaşını Amerika’da verdi. Nobel’i Avrupa’dan aldı. Fakat bir şey kanıtladı: Cumhuriyet’in öğretim ivmesinin Nobel alma olanağının alt yapısını hazırlayabildiğini. Kendisi de bunun bilincinde büyük bir adamdır.
Bilim Nobel ödülü, Barış ödülü ya da Edebiyat ödülü gibi Avrupa’nın Avrupa dışı ülkelere karşı yaptığı bir kültürel jest değildir. Arapça, Hintçe, Türkçe, edebiyat ödülü veren Norveç akademisi üyeleri bu dilleri bilmezler. İngiliz, Alman, İspanyol, Fransız, İtalyan yazarları ödül alırken bu ödül sistemi de bir ölçüde çalışır. Fakat çeviri üzerine ödül, devlet adamlarına verilen şeref doktorasından fazla bir anlam taşımaz. 
Aziz Sancar ilk Nobel ödülü alan bir Türk bilim adamı unvanını kazandı. Fakat bu Cumhuriyet öğretimi için bir yüz akı ve onun çağdaş amaçları için bir kanıt. Bugün övünülecek bir şey yok. Neden Ankara, İstanbul ya da başka bir Türk üniversitesinde değil Amerika da! Çünkü bu yaratıcı doktora Türk öğretimi aynı olanakları sağlayamadı. Nedenleri aşağıda yazılı.
NEDEN AMERİKA’DA
İlkokuldan üniversiteye kadar, partizan oldukları için deneyim ve bilgisi kuşkulu idareciler elinde, AKP’nin ortaçağa yönelik ve çağdaş dünya karşıtı ideolojik amaçları doğrultusunda, çağdaş dünya standartlarının çok altında bir öğretim ve eğitim sisteminin acılarını yaşıyoruz. Çocuk ve gençlerin öğrenme çağı sayıya feda edilmiş, yetersiz programlar ve kuşkulu geçiş sınavlarıyla gençlerin en pırıltılı çağları fiziksel, düşünsel ve duygusal bağlamda gelişmemiş, ilkel amaçlı parti mottolarına kurban edilmiştir. 
Ülkenin geleceği en büyük hatta öldürücü tehlike, öğretim programının yetersizliği, hatta ilkelliğidir. Burada sanat, felsefe, matematik ve bilim kuşa çevrilmiştir. Parasal olanakları yeterli aileler çocuklarını özel okullara ve yurt dışına göndermektedir. Normal bir Türk ailesinin böyle bir olanağı yoktur. Öğrenci sayısı giderek arttığı ve okul programları giderek tırpanlanıp, öğretmen ve üniversite öğretim üyesi öğrenci sayısına göre oransal olarak azaldığı için, öğretim seviyesinin düşüklüğü, ülkenin geleceği için bir zaman bombasına dönüşmüştür. Aslında bu bir kaç yıldır bütün yaşamda olumsuz etkilerini yaşadığımız bir süreçtir.
Ortaokul öğrencileri arasında çemberin çapını, Çeşme’de oturup Yunanistan’ın nerede olduğunu, 29 Ekim 1923’ün ne olduğunu bilmeyen öğrenciler çok. Birkaç eski üniversitede kalan öğretim üyesi, öğrenci oranı üniversitelerin pek çoğunda çok küçülmüş ve bunun sonucu öğretmenlik ve öğretim üyeliği, akademisyen olarak yetişmemiş, sıradan üniversite mezunlarına ya da devlet memurlarına verilmeye başlanmıştır.

UNVANLARIN GÜVENİRLİKLERİ
Üniversitelerin verdiği doktora, doçentlik, profesörlük unvanları güvenilirliklerini tümüyle yitirmiştir. Üniversite öğretim üyelerinin yayın sayısı, taşıma suyla çalışan değirmenlere benzeyen üniversiteler de yok mertebesindedir. Ders kitapları niteliksizdir. 
YÖK sistemi, hükümetin kendi ideolojik kriterlerine göre seçilen birkaç üye ile rektör, dekan, profesör, doçent kadrolarını her bilim dalında kontrol eden bir fetva dairesidir. 1983’den bu yana, asker ve sivil, bütün idareler döneminde yaşayan bu sistem, bağımsızlığı evrensel bir ilke olan üniversite sistemini yok etmiştir. Hükümetin sözcülüğünü kabul eden eğitim mollaları, Cumhurbaşkanından başlayan bir parti ideolojisi, öğretim üzerinde baskının araçları olarak çalışmaktadırlar. Sayısı 200’ü geçmiş bir üniversite dünyasında, derleme akademisyenlerle yüzlerce uzmanlık alanını kapsayan bir kontrol sistemi, ancak çok geri kalmış bir ülkede ya da bir dikta rejiminde var olabilir.
Üniversite eğitim düzeyi, kendi alanımdan edindiğim bilgilere bakarsak, tümüyle çökmemiş olsa da, dostlar alışverişte görsün mantığı ile yürütülmektedir. İdeolojik bir ortaçağ kafasıyla orta öğretimin sanat, musiki, felsefe hatta bilim programları dünyanın çok gerisine düşmüş, Türkiye’nin sömürgeleşme programına dönüşmüştür.
Bu öğretim uygulamasını bütün görevlilerin beğendiğini ya da uygun gördüğünü söylemek istemiyorum. Kuşkusuz elinden geldiği kadar karşı koyan, çocukları seven, vatansever ve iyi niyetli sayısız öğretmen var. Fakat okulların idaresi politik amaçlıdır. Sonuçta, bir gizli çekişme ortamında, umut vermiyor. Sonuçları da kamuoyunun önündedir.
Toplumun bütün alanlardaki işleyişinde, hastanelerde, devlet dairelerinde, kültürde, sanatta, çevre korumada öğretim programlarının yetersizliği sırıtmaktadır. Çocuğu okulda olan herkesin bildiği bu gerçekleri idarenin sözcülerin reddetmesi sonuçları değiştirmiyor. 

İMAM HATİPTEN BİLİM ADAMI MI ÇIKACAK
Yüksek eğitimde düşünce özgürlüğünün ortadan kalkması bir yana, orta öğretimin içeriği de neredeyse Tanzimat öncesine doğru birkaç geri adım atmıştır. İmam hatiplerden bilim adamı mı yetişecek. Bunların tümünün korkulu bir rüyadan ibaret olduğunu söyleyen olsa çok sevinirdim. 
Fakat tüm öğretim sisteminde öğretmen-öğrenci sayılarının oranları, ders programları içeriği, öğretmen ve öğretim üyelerin nitelikleri, ders kitaplarının kalitesi, araştırma olanakları, sanat ve spor etkinlikleri üzerinde yapılan gözlemler bu kötü değerlendirmeden uzaklaşma olanağı vermiyor. Bu durumdan kurtulmak zor olacaktır. 
Türkiye öğretimi politik amaçlarla parçalanmıştır. Bunun bedelini ülke ve toplum çoktan beri ödemektedir. Sonucu sömürgeleşmekten başka bir şey olamaz. Sömürgeleşmenin yalancı tacını şimdiden çocukların başına oturttular: İngilizce öğretim. Gerçek öğretime ‘bye bye’ dedik. Bu Müslüman idare, ‘Allaha ısmarladık’ kadar güzel, eski ve yerleşmiş bir ayrılık deyimini, bilinçli eğitimi ile ‘Bye Bye’a çevirdi (!).
Türkiye Cumhuriyeti eğitimi parasız yapan çağdaş bir devletti. AKP eğitimin yarısını paralı yapan bir ucube idare yaratmıştır. Halkın fakir olduğunu unutmuştur. Yurt dışında okuyan 100 000 dolayında öğrenci toplumun fakirleri arasında mı?
İktidar ömrünü tamamladığı zaman yapılması gereken çalışmalar çok zor ve ayrıntılıdır. O gelecekte eğitim üzerinde sayısal ve nesnel araştırmalar hükümet memurlarınca değil, ilgili kurumların seçeceği gerçek uzmanlarca yapılmak zorundadır. Bunlar çalışmalar, politik iradenin etkisi dışında kalabilen uzmanlarca yapılması gerekecektir. Bu, depremde yıkılan bir yapının baştan restore edilmesine benzer bir süreçtir.
Sevgili Cumhuriyetçi Türk yazarları 
Seçimden önce birkaç kez öğretim üzerine yazın, halk çocuğunu okutmak istiyor! Onlara öğretimin iç yüzünü ve evrensel amacını anlayabilecekleri kadar basit sözcüklerle anlatın. 
Bu görev sarayın adını taşıyan kolonya satmak, doktora tezini aile ile birlikte İtalya’da yazmak, hatta sahte seçim oyu kimliklerini izlemekten daha önemlidir..   
CBT Sayı 1491, 16Ekim 16 Ekim 2015


***


Çatışmanın Anatomisi

İÇİNDEKİLER

Önsöz Yerine
Kitaba Girişten önce: Çatışmayı Önceleyen Yazılardan Notlar
Hepsi Yakın Geleceği Haber veriyordu
Siyaset dışı bakışlar

I. BÖLÜM
Erdoğan’a İlk Büyük Saldırı: İkinci Şike Yasası!
Neden Futbol? Hedef Ne?
İlk ve İkinci Şike Yasası
RTE Yalnızlaşıyor, Hükümet’te Bölünme Beklentisi
RTE’ye Karşı Oluşan Cephe, RTE’nin Suskunluğu
Erdoğan Darbeyi Savuşturuyor.. Olaydan Çıkan İlk Sonuçlar ve Başlatılan Tasfiye Mekanizması
 Erdoğan Gül’e Dokunuyor, Cemaat İlk Yenilgiyi Tadıyor

II. BÖLÜM
Türkiye Sarsılıyor: MİT’e Operasyon
Kim Yaptı Bunu?
Başbakan “Altın Vuruş”u Karşılıyor
İktidarı Zorlayan Olaylar
RTE derinden ama kararlı gidiyor
Çatışmanın erken sinyalleri
“Eyvah Ergenekoncular Canlanıyor” Korkutmacası
MİT operasyonu arkasında ABD var mı?
“Deprem”den Hemen Sonrası: “İktidara Sabotaj”, “Hükümete Darbesi Girişimi”
Evet, “Bu bir Darbe, Ama Kemalist darbe!”
Gülen: Yanlarında kimseyi istemiyorlar ki, hortumlamalarının şahitleri olmasın..”
Sorun, Kürt Meselesi veya MİT mi?
MİT’e Operasyon Araçları: Oslo Görüşmeleri ve KCK
Cemaat’in Kürt politikasının hedefleri
Nedir Şu MİT- OSLO Görüşmesi?

III. BÖLÜM
Gülen- RTE anlaşmazlığında Eğitim Kavgası: Cemaat Dershaneleri - İmam Hatip Çatışması
Cemaat’in eğitimli gençliğine karşı Erdoğan’ın İmam Hatipleri
“Altın Nesil”, ana güç
Dershaneler Cemaat için çok mu önemli
“Kılcal damarlarda dolaşacaksınız…”
Cemaatin küresel okullarının anlamı ne?

IV. BÖLÜM
İktidara yürüyüşte yeni bir siyasi yöntem (parti) ve ideolojik toplumsal ütopya önerici olarak Gülen Hareketi

1 - Gülen: Modernistliği, Küresel Girişimciliği ve ABD ile İlişkisi
“Hoşgörü” sloganı: yayılma ve tehlikesizlik konsepti
ABD, Ilımlı İslam, AKP ve Cemaat ilişkisi
2- ABD’nin 50 Eyaletinde Örgütlü, Kongre’de Etkili
3- Gülen Hareketi: Bir siyasi büyüme stratejisi olarak büyük güçlerle işbirliği ve destekçilik
Gülen’in büyümesi
AKP neden bu kadar imkan tanıdı?
“Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın”
Gülen’in ünlü konuşması
Konuşma sonrası ilginç gelişmeler
Çatışma! Uyumlu Ol! Hoşgörü ile Büyü!
4- Cemaatin, ORDU’yu denetleme politikası
Kılıçlarını Gülen’e teslim eden teğmenler ve İstihbarata merakı
Ordu raporları Gülen’i tehlikeli buluyor
Ordu’ya sızmak ve örgütlenmek zor mu?
Cemaat Ordu’da Neden Örgütlensin?
Cemaat’in İki Dönemi ve Ordu
Ordu üzerine operasyonlar: Başlangıç 2007
Arka planda ABD var; Ordu Darbe Yapabilir miydi?
Gülen: Gatakulli - Katakulli
Çeşit Çeşit Kumpaslar
Cemaat Ordu’da Ne Kadar Örgütlü?
Cemaatin Ordu’daki gücü iddiaları abartık mı?
5 - Toplumu ve İktidarı kontrol mekanizması olarak, Emniyeti ve İstihbaratı Kullanma
“Dokunan Yanar!”
“Yükselme ve Liyakat, F tipi örgüte mensup olmak”
Terfi ettir, sonra sana kumpas kursunlar
İstihbarat ve KOM neden ele geçirilmek istenir?
Emniyet- Savcı- Mahkeme zinciri
Başbakan, “erken öten horoz başlarını” kestiriyor
“Bana gelmedi, gelseydi de zaten dinlemezdim..”
Başbuğ – Erdoğan Diyaloğu ve Trajik Durum
İlker Başbuğ tutuklanmalıydı, çünkü..
“AKP, Cemaati Askeriyeye karşı maşa olarak kullandı”
RTE: İş bitinceye kadar, ittifaka devam
6 - Yargıyı ele geçirme politikası
“Nerede Erdoğan’ı derdest edecek bir savcı”
“Tarafsız olan bertaraf olur”
“Mezardakileri bile kaldırın, oy kullandırın”
Doğruyu söyleyene sansür ve tutuklama
“Cemaatin Adli Sistemi Kullandığı İlk Operasyon”
Cemaat yargısı İkinci Provasını yapıyor
Yargı el değiştiriyor
Kimin darbesi?
Savaş hep hukuk-yargı üzerinden
Özel Yetkili Mahkemeler Üzerine Savaş
7- Toplumu ve İktidarı kontrol mekanizması olarak MEDYA GÜCÜ yaratma politikası: Gazete ve televizyonlar, toplumun her kesiminden etkin insanlarla ilişki ve devşirme..
Bu büyük medya gücü niye?
Cemaat medyası: “düşmanı siyasal imha” etmeye bir örnek 
Yalan Yayınlara bir örnek
8-  Toplumda Politika geliştirme aracı olarak Gülen Partisi!
Fikrin gerçekleşmesinde, para bir numaralı alet!
Siyaset üretme aracı olarak: Abant Platformu
9- Bir iktidar odağı olarak Devlet Bürokrasisi ve Cemaat
Tarikat- Cemaatler devletle hep içe

V. BÖLÜM :
Üçüncü (belki de son) büyük atak
Türkiye’yi ve Hükümeti Sarsan Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu : Çatışmanın Zirve Noktası
17 Aralık- 25 Aralık Operasyonları “Geliyorum” diyordu
Her iki tarafın ellerindeki hançerler
Soruşturmanın ilk erken sinyalini Gülen veriyor
Kıyamet kopuyor: RTE’nin dershane darbesi
En ağır laf: Firavun ve Karun
RTE’ye yeniyıl sürprizi
Kanlı bıçaklı kapışma
Operasyonun ortaya çıkardıkları üzerine bazı saptamalar

VI. BÖLÜM
Bir Toplumsal Ütopya ve İktidarı Ele Geçirme Yöntemi Üzerine
Gülen’de inandırıcılık ve altın nesil
Gülen ve yolsuzluk/ rüşvet
Ortaya çıkartan solcular olsaydı
Gülen’in toplum önerisinde yeni bir şey mi var? Yoksa kurduğu bir Saadet-Mutluluk Zinciri mi?
Bir çıkar ortaklığı
Alçalan Yıldız

 Gülen Hareketi, Bir “Siyasi Parti” Gibi İktidara Gelmenin Yeni Yolu
 4 Ana konuda derin çatışma: Hepsi siyasi
RTE – İktidarı çökseydi, neler olabilirdi?
Çökme  kurgusu neden gerçekleşmedi ve RTE iktidarı devrilmedi?
Yalanla iktidarda kalmanın mekanizması
Gülen’in AKP ve Devletle ilişkilerinin sonu mu?
Gülen Hareketi’nin fiilen iktidar olma meselesi yok mu?
Silahlı Müdahale durumu ortaya çıkar
Uzlaşmaz Çelişkiler öyle durmaz çözülürler
Peki Gülen Hareketi tamamen kaybetti mi?
Gülen Büyüttü, Gülen Küçültüyor







Hey Türkiye Nasılsın?
Sayılar, Rakamlar, Olgular, Yorumlarla Bir Ülke Fotoğrafı


2. Baskı, Cumhuriyet Kitapları

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayacağız: Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Politikacıların bize çizdiği ülke fotoğrafı ile olgularla ne kadar örtüşüyor?
Sizin düşüncelerinizdeki Türkiye fotoğrafının gerçekliğini bu kitaptaki bilgi veri ve değerlendirmelerle karşılaştırın. Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında yeri, örneğin:
-Kadın erkek eşitsizliğinde İslam ülkeleri, Türkiye ve Dünya
-Demokrasi ve basın özgürlüğünde yeri nedir?
-Sandık ile demokrasinin ilişkisini dünya nasıl görüyor?
-Rüşvet ve yolsuzlukta kaçıncıyız?
-Savaşçılığın bize maliyetini biliyor musunuz?
-Barış ülkesine ne kadar uzaktayız?
-Uzun yaşam beklentisinde nereden nereye geldik?
-Ülkemizde kaç milyon yoksulla birlikte yaşıyoruz?
-Bu eğitim harcamaları ve başarım eksikliğiyle nereye?
-İnsani Gelişmişlik'te yerimiz neden hiç değişmiyor?

Ve daha onlarca konu, bakış açısı, soru ve yanıt. Türkiye'nin Uluslararası Fotoğrafı üzerine merak ettiğiniz çoğu şey bu kitapta.. Size anlatılanlarla gerçek olanı karşılaştırma fırsatı. Nasıl bir Türkiye'de ya bir ülke ile uluslararası sayılar, yüzdeler, kıyaslamalarla Türkiye'nin fotoğrafı...




***
10 YILDIR AKP

Uluslararası Göstergelerle Türkiye Röntgeni




Orhan Bursalı, Cumhuriyet Kitapları, Kasım 2011, 219 sayfa

Bir Bakışta Türkiye, Nerelerdeyiz? Küresel ölçekte ve karşılaştırmalı olarak; Siyasal, Sosyal, Ekonomik, İnsani Gelişmişlik, Saydamlık, Yolsuzluk, Barış ve Savaş, Demokrasi, Özgürlük, Basın Özgürlüğü, Uzun Yaşama, Emeklilikte Yaşam, Cinsiyete Özgü Eşitsizlik, Eşitsizlik, Yoksulluk, Gelir Dağılım, Geçim Zorluğu, Çocuk Yoksulluğu, Eğitim, Öğrenci Başarısı, Eğitim Harcamaları, Sosyal Harcamalar, Bebek Ölümleri, Hayata Bakış, Akıl Sağlığı, Sağlık Harcamaları, Sosyal Kaynaşma, Hoşgörü, Kurumlara Güven, Toplum Yandaşlığı, Küresel Rekabet göstergelerinde Türkiye nerede?









***
Ulus Yıkıcılığı Zamanları




Ulusalcılık Üzerine Yeni Bir 

Manifesto Denemesi
Ahmet Davutoğlu ile Ulusalcılık üzerine hesaplaşma, yeni bölümüyle

Orhan Bursalı 
Cumhuriyet Kitapları, Ekim 2010,
Genişletilmiş İkinci Baskı, Kasım 2012
224 sayfa, 14 TL
Sunuş: Doğan Kuban

 Bu yeni kitabımda, çağımızda Ulusal Devlet meselesine ve Ulusalcılık Bitti (mi), sorularına nesnel/bilimsel yanıtlarla yaklaşmaya çalışıyorum. Kitap için ana çıkış noktam, “Ulus devlet bitti”, “Artık küresel çağda ulusalcılık, ulusallık ve ulusal çıkarları savunmak aymazlıktır, içer kapanmaktır”, “Ulusalcılar ülkeyi dışa kapamak istiyorlar”, “Ulusalcılık ırkçılıktır”, “Ulusalcılık demokrasiye aykırıdır, ulusalcı demokrat ve solcu olamaz” gibi, özellikle AKP iktidarı döneminde “ulusyıkıcılığına” soyunan, iktidar, ABD ve mutlak AB yanlılarının tez bile denemeyecek, ama toplumun ve özellikle gençlerin beynini durmadan yıkayan içi boş safsatalarına yanıt vermek gereksinimidir.  
Kitapta, ulusal devletlerin sayılarının giderek arttığı ve bütün ülkelerin kendi siyasi, kültürel ve ekonomik yararlarını on derece koruduğu ve geliştirdiği günümüzde, ülkemizde neden ulusalcılığın, ulus yararlarını korumanın ve koruyanların tu-kaka edilmek istenmesinin, arka plandaki nedenlerini göstermeye çalışıyorum
Kitapta, ulusalcılık ile demokratlık ve solculuk ilişkisi üzerinde duruluyor; ulusalcının demokrat ve yeniliklere açık olduğu vurgulanıyor. Çağımızda ulusal devletlerin inşalarının sürdüğü ve kapitalizm / emperyalizm çağının ulusal devletler çağı olduğu, kapitalizm nitelik değiştirmediği sürece ulusal devletler çağının da süreceği, kitabın ana tezlerinden biri.
Kitabın özellikle gençler tarafından da okunup tartışılmasına önem veriyorum. Kitabın ana başlıkları: Ulus ve ulusal devlet üzerine kıyasmalar, saptamalar ve Türkiye; Ulusal devlet üzerine biraz tarih ve kuram; Sorular ve yanıtlarla: Türkiye ve ulusalcılık üzerine; Türk'ün Türklüğü ve Türk'e keşfi 1900'lerden sonra oldu; Siyasal islamcılar ulus ve ümmetçilik; Küreselleşen dünyada ulusal sermaye ve ulusal burjuvazi: Varlar mı yoklar mı; Sermayenin vatanı sorunu ve zorunluluğu; Türklük neden tu kaka?...
Ulusların ve ulusal devletlerin oluşumu üzerine bir metnin de eklendiği kitabın büyük bölümü, kolay okunurluğu düşüncesiyle, sorunlara soru –yanıt biçimiyle kaleme alındı. Pek çok konu arasında, tarih ve ulusal bilinç eksikliği, ulusal devlet konusunda ana eksen kaymasının zamanı gibi onlarca ilginç soru tartışılıyor.
Kitap, aynı zamanda, ulusal devlet/ulusalcılıkla küresellik ilişkisinde yeni görüşlerle, bir tür çağdaş manifesto niteliğinde.
Kitabın ikinci baskısına, İ
kinci Baskıya Önsöz bölümü ile Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Ulusçulukla Hesaplaşma Zamanı Geldi" biçiminde dile getirdiği görüşleriyle 25 sayfalık bir hesaplaşma bölümü eklendi. Burada Davutoğlu'nun  içine düştüğü bilimsel ve tarihsel yanlışlar ele alınıyor ve güncel politikalarının çıkmazı vurgulanıyor..
Tartışılmasını istediğim bir kitap...


Bilim, Toplum ve İnsana Bakış

İKİNCİ BASKI
Orhan Bursalı, 
Cumhuriyet Kitapları, 
2009 Eylül, 2001 Ağustos

Hayatımızı, çevremizi ve ülkemizi yönetebilme becerimiz, geleceği kurabilme düşlerinin varoluşuyla ve bunları gerçekleştirebilme becerisiyle el ele gider. İkincisi yoksa, birincisinden söz edemeyiz. Hayallerimiz yoksa, onları kaybetmekten de söz edemeyiz. Günümüzde yaşadığımız "iş bitirme" veya yaşama hızı, her an ve durmadan öğrenmeye açık bir insan ve toplum yapısıyla mümkün olabilir. Birikim ve zenginliğin kaynağı, istikrardır. Bunlar yoksa, ülkemizde varolması gereken normal üstü, yüksek ve dahi düzeyinde zekâya sahip 11.130.000 insanımız da ortalıkta gözükemez ve topluma katkısı seferber edilemez. 
Kitaptaki yazılar, toplum olarak bıçak sırtında yürümek zorunda mıyız, diye soruyor ve yaşadığımız temel olaylara, farklı bir yerden bakmaya çalışıyor. Bazen bilimsel düşüncenin kılavuzluğu ile yaşadığımız sorunlara dalıyor, bazen de bilimi, bilim-toplum ilişkilerini sorguluyor. Katil ruhlar, insan beyninin oyun hamuru olma niteliği ve sınır tanımaz esnekliği, varolan durumlara uyum sağlamaya isyan, uçakların düşmeye mecbur olmaları, insan ve zaman... pek çok ilginç konu şu başlıklar altında toplanıyor: 
1-              Yönetebilme ve Gelecek Kurma Becerisi: 24 yazı içeriyor. Günün siyaset ve günlük yaşam köpüğünün dışına çıkarak, ülkeye, hayata ve bazı çok temel konulara 'başka' açıdan bakan yazılar olmasına özen gösterdim. Aralarında açmazlarımız da var, çıkmazlarımız da. Amaç, sorunlar yumağından örgütlü bir umut doğurmak!
2-              Bilim ve Toplumu Anlama Becerisi: 21 yazının çoğu, hayatımızla iç içe pek çok konuyu doğrudan bilimle iç içe ele alma çabasında. Olayları bütün yönleriyle doğru anlama becerisi, bilimsel yöntemin adıdır. Doğa olayları ile toplumsal olaylar birbirinden ayrı gibi görünür. Ancak aralarında çok yakın bir bağ vardır. Bu bağın özünü, bilim insanlarının her iki konuda da doğruya en yakın olma çabası oluşturur. Bilim, toplumun uzağında değil içindedir. Toplumdaki değişim ve yenilik sürecini önemli ölçüde 'arka planda' yöneten, insanlığın inşa ettiği başlıca mekanizmadır, bilimsel düşünce. Bu yazılar, hem bilimin bazı açılardan tartışılan içeriğine, hem bilimin toplum ve olaylarla ilişkisine ve nihayet bu gözle topluma ve insana bakma savında.
3-              İnsanı ve Dostluğu Anlama-Öğrenme Çabası, özel bir bölüm olarak kitaba eklenen 6 yazıdan oluşuyor: "Kelepçe Arkadaşım. Erenköylü Sarı Sadiye. Bana Üç-Beş Sözcük Söyle. Atilla İlhan, Gökyüzünde Yıldızlar. Dikkat, Türkel! Bir Kurtuluş Savaşı Öncüsü. Çanakkale'de Ölüm"
Kitabı oluştururken yön veren temel düşünce olan, tek tek makaleleri aşan, toplam bir değer yaratabilme umududur. Buna karar verecek olan, siz okurlar olacaksınız...
 İyi okumalar.


Bilgi Toplumu Sınıfı, 
Dünya ve İktidar Sorunu

Orhan Bursalı, 
Türkiye Bilimler Akademisi yayını, 
Mayıs 2008, 6 TL

Yeni Blgi Toplumu (Sınıfı) ve üretim ilişkileri üzerine iddialı bir araştırma-deneme. Karl Marx’ın “işçi sınıfı”, zincirlerinden başka da kaybedecek şeyleri olan sınıfa nasıl dönüştü? Kol emeğinin yerini alan “entelektüel sermaye” veya Bilgi Toplumu ve Ekonomisi’nin üretici güçlerinin özellikleri, iktidar ilişkileri, yerküreye ve yoksul halklara bakışı ve yaklaşımı nasıl olmalıdır? Ana Değer Yaratıcı olarak Bilgi Toplumu Sınıfı, yaşanır ve sürdürülebilir bir dünya kurulmasında, insanlığın yoksulluktan ve yerküre biyosferinin tahribattan kurtarılmasında “görev” üstlenebilir mi? Sanayi Çağı’nın ekonomisi ve siyaseti yerini Bilgi Toplumu’nun ekonomisine ve siyasetine mi bırakıyor? Bilgi Toplumunun Dünya Siyaseti’nin, sanayi çağı siyasetinden farklılıkları neler olabilir? Savaşların ve hegemonya mücadelesinin yakın zaman içinde sonu gelebilir mi?
 Kitabın önsözünü yazan Akademi Başkanı Prof. Dr. Yücel Kanpolat diyor ki: “Bilgi Toplumu Sınıfı, sanıyorum ki dilimizde ilk kez Sayın Orhan Bursalı tarafından kullanılmıştır... Bugün farklı bir toplumda yaşıyoruz. Bu toplumun en önemli üretimi, bilgi ve bilgiye dayalı üretim yapılanmasıdır. Kuşkusuz burada yeni bir sınıfsal kavram ortaya çıkmaktadır. İşte Sayın Bursalı’nın tartışmaya açtığı bu çok önemli kavram, “Bilgi Toplumu Sınıfı” kavramıdır. Sayın Bursalı’nın takdim ettiği bu çalışma, özgün bir birikimin ürünüdür.”
Bu metin, değişen ekonomik üretim ilişkileri dikkate alındığında, ekonomide ve toplumda “en etkin” olma ve “temel çelişki”nin tarafı olma iddiasını çoktan kaybeden Marks’ın“işçi sınıfı”nin yerini hangi güçlerin aldığı ve dünyanın iki en temel meselesinin (geniş yoksulluk ve bozulan biyosfer) bu çerçevede nasıl sınıfsal olarak çözümlenebileceği konusunu tartışıyor.
İçeriği: I. BÖLÜM; MARX, GÖZLEMLERİ VE ÇAĞRISI;
II. BÖLÜM: İŞÇİ SINIFI ve TOPLUM: NEREDEN NEREYE?
Koşullar Değişti, Mülk Sahibi Sınıf Durumuna Yükseliş, Güç ve Mücadele Yitimi; Orta ve Yeni Sınıfların Yükselişi; Toplumsal Ulusal Entegrasyon; Hizmet Sektörü, Farklılaşma; Demokratikleşme, Sivilleşme; Ara Tartışma: Özgürlükler ve Ekonomik Gelişme İlişkisi; Bilimsel Teknolojik Devrim
III. BÖLÜM: ŞİRKETLERDE, PATRONAJDA DEĞİŞİM
Profesyonel Yönetici Kadro, Uzmanlık ve Patronluk; Mülkiyet İlişkileri; Sosyal Nitelikli Yapılanmalar; Değişen Öncelikler; Artı Değer
IV. BÖLÜM: BİLGİ EKONOMİSİ – BİLGİ TOPLUMU
Sermaye Artık Bilim İçin Para Ödüyor; Dünyada Özel ve Kamu, ARGE Hacmi; Bilgi Üreticileri: Bilgi Toplumu Sınıfı; Nüfusun Nitelikli İnsan Gücüne Dönüşmesi; Strateji, Bütün Toplumu Bilgi Çalışanı Yapmak; Ekonomiye Yenilikçi Destekler Artıyor; Üretici Üniversiteler ve Ulusal Politikalar; Yenilikçi Ekonomilerin Ana Akımları; Yüksek Teknoloji Yüksek Değer; Entelektüel Sermayenin Gücü, a) Bilimsel Yayınlar; Entelektüel Sermayenin Gücü, b) Patentler; Toplumu Sınıfı; Yeni Değer Yaratma Piramidi
V. BÖLÜM: DÜNYANIN İKİ TEMEL SORUNU
İnsanlığın Yerküre İle Gerilimi; Yoksulluk ve Yoksul Halklar Konusu         
VI. BÖLÜM: GEÇİŞ DÖNEMİNDE BULUNAN BİR DÜNYAYI ANLAMAK VE GELECEĞE BAKIŞ
Yeni İktidarın Tarifi Sorunu; 16 Maddede Bugünü Anlama Çabası
VII. BÖLÜM: UMUDU KORUMAK VE BÜYÜTMEK
İktidar Sorunu; Örgütlenme Sorunu, Yeni bir Etik Duruşun İnşası

***

Türban
Kadın Sorunu mu, 
Erkek Sorunu mu?

Orhan Bursalı, Cumhuriyet Kitapları, 
Eylül 2008, 168 sayfa 11 TL

Aslında salt bizim sorunumuz değil, Avrupa’yı ve daha geniş bakarsak dünyayı ilgilendiren, Doğu-Batı eksenini de aşmış, Kuzey-Güney dikeyinde tartışılan; aynı zamanda, geniş ölçekli olarak “Medeniyetler Savaşı”na da “simgelik” yapan; müslüman ülkelerinde “iktidar savaşları”nın bir aracı; İslam ülkeleri arasında “bölgesel etkilenme-etkileme” ve “kültür ihracı” için güçlü bir manivela; şüphesiz ki kadınlar üzerinde ezeli erkek egemenliğini ebedileştirme niyeti; Kapitalizmin kadın bedeni üzerindeki ticari tasarruflarına karşı haklı bir tepkinin kötüye kullanılışı; Kuran’ın yanlış yorumu; örtme-örtünme geleneğinin farz gibi algılanması ve kabul edilmesi-ettirilmesi; Batı kültürü egemenliğine karşı İslam kültürünün arkaik başkaldırısı; bazen de ülke üzerindeki dış iradelerin gerçekleşmesinin yolu…
…Toplumlarda kadın erkek eşitliği umudunun üzerindeki kara gölge; kadınların bireyselleşme ve özgürleşme çabalarının önündeki engel; toplumları ve insanlığı yarım beyinli bırakma girişimlerinin diğer adı; toplumda ezilenlerin adalet ve eşitsizliklere dayanabilmesinin tesellisi; köylü kültürü ve geleneğinin milli irade olarak iktidar yürüyüşünün adı; siyasi, ticari, maddi, manevi yükselişin ve dünyalıklar kurmanın modern mahremi… Dahası: İslami toplum mühendisliğinin temel aracı!”
Kitap, türban ve İslam üzerine 31 metinle, “okuru fikir temelinde kışkırtmak; geçen süre içinde bellekte zayıflayan veya kaybolan olguların, yani “siyasal günlük malzemenin” zihinlerde yeniden işlenmesine yardımcı olmak amacı taşıyor.”
Kitapta tartışılan konulardan bazıları: Acaba İslam dinini kadınlar yorumlasaydı, bugün türban tartışması olur muydu veya nasıl olurdu? Diyanetten sorumlu Başbakan yardımcısı Prof. Mehmet Aydın da bu soruyu yöneltiyor! Yandaş erkek öğretim üyesi hangi özgürlüğün peşinde, Türbana Özgürlük Kampanyası ve Aydın Namusu; Kadının tüm hayata katılmadığı tarihi koşullar: Yarım beyinli toplumlar ve yarım kalmış uygarlık; Kadın tarih çizelgesi; Bu aslında erkeklerin sorunu; Üst kimlik erkek, alt kimlik kadın; Üniversitede türban serbest olsun; Kuran’da türban yoksa, o halde türban neyin simgesi; 21. yüzyılın sömürge adayları; İnanan kadın, önce tarihsel olarak varolmalı...
Ayrıca, kitabın sonunda üç makale ile Karl Marks’ın “Din Afyondur” sözü irdeleniyor ve Marks’ın bu sözün geçtiği metninin tam çevrisi veriliyor.
Kitaptaki diğer bir özgün yazı da, “İslamın altın çağı neden çöktü.” Bu konudaki farklı düşünceleri tartışıyor ve çöküşü salt Gazali’ye bağlamanın doğru olup olmadığını sorguluyorum. Türban üzerine görüş ve savların güncel olarak da dipnotlarda geniş olarak tartışıldığı kitapta, Doç. Dr. Şahin Filiz’in “örtünme üzerine” kitap ve çalışmaları üzerine de bir inceleme yazısı bulunuyor. 
NOT: Baskısı kalmadı. E-Kitap olarak İdefix'ten alınabilir.

1 yorum:

  1. harika açıklamalar, harika kitaplar.. sizin gibi aydın insanlara ihtiyaç var her zaman..saygılarımla..

    YanıtlaSil