SAYFALAR

24 Eylül 2021 Cuma

 

Bir büyük Cumhuriyet aydınını yitirdik.. Doğan Kuban'ın ardından

23 Eylül 2021 Perşembe

Doğan Kuban Hoca’yı yitirdik. Büyük bir Cumhuriyet aydını. Çok iyi bir mimarlık ve İslam tarihçisi, çok iyi bir düşün adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği büyük bir Rönesans insanı... Tam anlamıyla: İtalya’da Rönesans mimarlığını en iyi bilenlerden.. 

Neredeyse Cumhuriyet yaşında, 1926 doğumlu.

Yüreği hep ülkesi için çarptı. 

Bir Atatürk ve devrimleri sevdalısı..

Genellikle her düşün insanı gibi cesur ve yalnız.

Bir hezarfen, çok yönlü bilge.

Bitmez bir merak, araştırma, öğrenme tutkusu.

Müzikten tutun sinemaya kadar.

Evinde masa üzerinde dört cilt müzik üzerine kitapları görünce şaşırmıştım.

Geleceği hep geçmişin üzerinde inşa eden yol gösterici aydın.

Ya üreteceksin, ekonomik bağımsızlığını inşa edeceksin, çağdaş olacaksın, bilim ve teknolojide yetkinleşeceksin ya da köle olacaksın fikrini yazıp çizmekten bıkmadı.

Müslüman dünya niye Batı’nın kölesi oldu, boyunduruğuna girdi, diye sordu ve yazdı bıkmadan ve durmadan.

Halkın bilinçlenmesine çok önem verdi, bilinçli halkla geleceği kurabiliriz dedi.

Çağdaşı üreteceğiz dedi.

Bilim ve teknoloji üretimi dedi..

Aydınları düşünmeye çağırdı.

Ülkenin birliğini savundu, politikacının kendi küçük çıkarları üzerinden ülkeyi yönetmesinin yanlışlığını vurguladı. Politikacı, ülke adamı olmalı dedi.

Büyük bir restorasyon düşün insanı oldu.

Ülke mimari değerlerinin korunmasına, kurtarılmasına bir ömür verdi.

Selimiye üzerine kitabıyla, Selimiye Camii’ne yeni bir ruh verdi.

Divriği Ulu Camii’nin şaheserliğini en iyi o gördü, kurtarılması için projeler üretti, sergiler düzenledi. Devlet, bu sergileri çeşitli ülkelere taşıdı.

Safranbolu dahil, her yerde imzası var.

Bir İstanbul düşünürü, hayranı..

İstanbul’un tarihi eserlerinin kurtarıcılarından.

İstanbul’un Bizans’tan bugüne tarihini ve yaşamını en iyi o yazdı ve anlattı.

Çok kitabı var İstanbul üzerine yayımlanmış ve yayımlanmayı bekleyen bir dev eser daha..

Batıya Göçün Sanatsal Evreleri... Çağlar Boyunca Türkiye Sanatının Anahtarları... Sinan’ın Sanatı ve Selimiye... Türkiye’nin Bağımsızlık Savaşı.. Türk Ahşap Konut Mimarisi.. İstanbul 1600 Yıllık Müzedir... kitapları çok yönlülüğünü ve verdiği büyük emekleri gösterir.

Güncel makaleleri çeşitli kitaplarda toplanmıştır: Gelecek... Yarını Baştan Tanımlamak... Umutsuzluk Yakışmaz... ve daha başkaları.

50’yi aşkın değerli kitap.. Binlerce değerli makale, derin bir bilgi hazinesi bıraktı, emanet etti bizlere..

***

Büyük bir iyimser.. 

Kuban, ülkesine, Anadolu’ya, halka, insanlığa, dünyaya verebileceklerinin hemen çoğunu vererek, insanlık görevini tamamlayarak aramızdan ayrıldı.

Varlığı için, tanıdığım için kendisine çok teşekkür ederim.

Hiç unutmayacağız.

Seçme makalelerini HBT’de yayımlamayı sürdüreceğiz.

Güle güle hocam, üzerimizde derin izler bıraktın.

 Çağımız beyin çalma veya yok etme çağı

21 Eylül 2021 Salı

Bir ülkeyi uygarlıkta yükselten azınlıktaki yetenekleri - nitelikleri yok edersen, ülkeye köleliğin kapısını açarsın.

Genellikle kabul gören bir saptama vardır: Ülke nüfusunun en çok yüzde 2’si, hemen her alanda yüksek nitelikte kesimden oluşur. Sanatta, bilimde, edebiyatta, teknolojide, mühendislikte, felsefe ve düşünce... üretiminde, (tabii ki çok daha seyrek siyasette!) hem yerel hem evrensel ölçekte üstün üretimlerde bulunan insanlar, bu yüzde 2’lik kesimden çıkar. 

Bu yüzde 2’lik kesimi, ülke koşulları - ortamı ne kadar beslerse, el üzerinde tutar ve olanaklar sağlarsa yetenekler, nitelikler bu çerçevede çoğalır, hiyerarşik bir düzen ortaya çıkar.

Ülkeleri uygarlıkta öne çıkaran bu kesimin üretimidir, ülke bu üretim üzerinde yükselir, evrensel merkezlerde yerini alır, güç odağı inşa eder.

Eğer yöneten siyaset akıllı ise bu güçle birlikte yükselir.

Arnold Toynbee, Cumhuriyetin önde gelen düşünür - bilim insanlarından Niyazi Berkes’in özetiyle şöyle der:

“Her medeniyet, ya tabiattan gelen ya cemiyetten gelen bir meydan okuyuşla karşılaşır ve buna karşılık verir. Bu karşılığı veren kuvvet her medeniyette yaratıcı durumda bulunan bir azınlıktır. Yaratıcılığı sayesinde üstünlük durumunda olan azınlık çökmeye başladı mı, medeniyet de içinden çökme belirtileri göstermeye başlar.”

İRAN BİLİM İNSANLARI ÖLDÜRÜLÜYOR

Çağımızın özel durumunu, gelişmiş - zengin ülkelerin, bizim gibi ülkelerin yeteneklerini çalması belirler. Batı’nın yetenek havuzu, bu tür yüz binlerce yetenekle doludur. Üstünlüklerinin önemli bir bileşenini oluşturur bu yetenekler. 

Şüphesiz bu doğal bir şekilde gerçekleşir. Genç yeteneklere ülkesinde asla bulamayacağı olanakları, kendi düşünce ve projelerini gerçekleştirebileceği ortamı sağlar; ailesine, çocuklarına insan gibi yaşayacağı koşulları da.

Şüphesiz, düşman ülke ilan ettiyse vurup öldürür, ülkeyi böler parçalar ve yeteneklerini darmadağın eder. Irak, Suriye vb. bu haldedir. Afganistan dahil.

Dünkü Cumhuriyet’te Dış Haberler servisimiz, İsrail’in, İran’ın baş fizikçisi ve atom projesinin başında olduğu bilinen Profesör Mohsen Fakhrizadeh’i akıllı silahlarla nasıl öldürdüğünün hikâyesini özetledi. Okuyun. 

BAŞKA CİNAYETLER

Orada eksik olan bazı bilgileri de ben tamamlayayım: İsrail, 14 yıl boyunca Mohsen Bey’i öldürmek için senaryolar, planlar üzerinde çalıştı. Mossad, İran’ın nükleer silah üretimini engellemek için 2004’ten beri çalışıyor. İran’ın nükleer yakıt üretimini engellemek için tesislerine yönelik sabotajlar ve siber saldırılar düzenleyip duruyor. 2007’den beri İsrail ajanları, beş İranlı nükleer bilim adamını öldürdü ve bir diğerini yaraladı. İsrail ajanları ayrıca füze geliştirmeden sorumlu bir İranlı generali ve ekibinin 16 üyesini de öldürmüştü.

“İsrail daha önceki suikastlarda çeşitli yöntemler kullanmış, listedeki ilk nükleer bilim adamını 2007’de zehirlemişti. İkinci bilimciyi 2010’da bir motosiklete bağlı uzaktan patlatılan bir bomba ile öldürmüştü (İranlı işbirlikçi yakalanmış ve idam edilmişti).”

YETENEKLERİ YOLCU ETMEYE DEVAM

Dün, Alman Lisesi mezunlarının hepsine yakını Türkiye’den ayrılıyor diye yazmıştım, küçük bir örnek olarak. Bu iktidarın, Türkiye’den beyin göçünün en büyük destekçisi olduğunu belirtelim, ABD - Avrupa’nın zerre özel çabası gerekmiyor, biliyorlar ki kötü yönetimler en büyük destekçileri ve yardımcıları! Su kendi yolunda akıyor!

“Azınlık”taki yetenekleri kaybetmek, ülkeleri uygarlıktan uzaklaştırır, çökertir.

Bu yetenekler üzerindeki baskı, ülkenin yüzde 2’si üzerinde de baskıdır, yeteneklerini köreltir, kaçırtır, susturur; sıradan, bileşik kaplarda vasat insanlar haline dönüştürür.

Bu süreç, ülkelerin de köleleşme sürecidir.


İran ve Mossad... Meraklısına: https://www.nytimes.com/2021/09/18/world/middleeast/iran-nuclear-fakhrizadeh-assassination-israel.html?te=1&nl=morning-briefing:-europe-edition&emc=edit_mbe_20210920 


Yumurta kapıya dayanınca bilim yapılmaz... Turcovac ve VLP üzerine

20 Eylül 2021 Pazartesi

Bir iş kapıya dayandığında kollar sıvanmaz. Hele bilim ve araştırma konularında.

Bilim ve araştırma, bir ülkenin bağımsızlığı, katma değeri, yüksek nitelikli üretimi ve her şeyden önemli nitelikli beyin gücünü, onlara yetenekleri çerçevesinde rahat çalışabilecekleri ortamlar yaratarak ülkede tutabilmek için olmazsa olmazıdır.

Özlem Yüzak yazdı, Alman Lisesi’nden mezun 130 kişinin en az 100’ü Almanya’ya, yurtdışına gitti, gidiyor. Fizik dalını seçen, Almanya’nın havada kaptığı yeğenimizi uğurlama kahvaltısında buluştuk. Okuldan fiziği seçen dört kişilermiş üstelik! Genç bilim insanlarımızı böyle kaybediyoruz.

Bir teknoloji şirketinin yöneticisi yakınımız, 15-20 bin liraya elektronik bilgisayar mühendisi bulmakta zorlanıyor. Yeni mezunlar bir yıl içinde 30 bin TL’ye başka bir şirkete, çoğunlukla da yurtdışına gidiyor.

Üniversitede kalsa, sorun. Rektörlerin hepsi atanmış; liderin kafa yapısına, diline, uyumlu insanlar. Hepsi adeta üniversitelerin sahipleri. Üniversitelerin asli unsurları akademik kadro,  öğrenci ve talepleri ile ilgileri en alt düzeyde. Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşamakta olduklarımız, bu durumu net ortaya çıkaran turnusol kâğıdı oldu.

Dışa kaçışın pek çok nedeni var tabii. Bunlar arasında çocuğunu burada nitelikli bir okulda okutma zorlukları da başta geliyor. Hukuk ve demokrasi yoksunluğunu dert edinenleri hiç mi hiç tutamazsınız.

YUMURTA KAPIYA DAYANMADAN

Aşı üretmeye yönelik grupların hemen hepsi, ortalığı pandemi basınca ve ülkeyi yönetenler birden açmazlar ve çıkmazlar içinde kalınca ortaya çıktılar. Ama bu konu şüphesiz ki bir birikim meselesi öncelikle. O konuda bir çalışmanız olmamış, her şeyi sıfırdan kurmanız gerekir.

Dün Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın sitesinde görülen yedi aşı ile ilgili bilgi paylaşmıştım. Bunlar arasında Turcovac yoktu. Bu aşı Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nın (TÜSEB) bilimsel ve finansal desteğiyle sürdürülüyor. Faz-III aşamasına haziranda geçmiş. 40 bin aşı olmamış gönüllü hedefleri var. Aşılama da başlamış www.tuseb.gov.tr/turkovac/turcovak-nedir sitesinde bu aşamaya kadar aşının güvenli ve etkili olduğu kanıtlanmıştır deniyor.

https://clinicaltrials.gov/ct2/show/NCT05035238 sitesine de bilgi göndermişler. Ortakları arasında Erciyes Üniversitesi, Koçak Farma ve Mene Araştırma bulunuyor. 20 Eylül 2022’de çalışmayı bitirmeyi hedefliyorlarmış. Ar-Ge’nin başında Aykut Özdarendeli, baş araştırmacı ise Zafer Sezer.

Edindiğim bilgiye göre, faz III’ün bitmesini beklemeyecekler. Faz-II’nin etkinliklerini değerlendirecekler (faz-II b), yani 200 kadar kişiden alınan sonuçlara göre, acil kullanım izni için başvuracaklar.

VLP AŞISI

Bu arada ODTÜ - Bilkent işbirliği ile (Mayda Gürsel - İhsan Gürsel) geliştirilmekte olan ve Turcovac inaktif aşıdan daha ileri bir teknoloji olan VLP aşısı da öne çıktı. Üçüncü fazı başlatmak için aşı üretimi yapıyorlar. Aldığım bilgilere göre, faz-II sonuçlarını bağımsız hakemler kuruluna iletme aşamasındalar. Umut büyük.

Tek isteğim öne çıkan bu iki aşının da Sinovac aşısından daha başarılı olması. Ama aşı konusunda bir altyapı oluşturuluyor olunması ilerisi için çok değerli.

AŞI ÜRETİMİ FABRİKASI ZOR

Okur mektubu: Türkiye gibi büyük bir ülkenin kendi aşı programı üzerine: İnaktif bir aşı geliştirmek çok zor değil. Ama birden fazla (grip, hepatit, çocukluk aşıları gibi) aşı üretecek, 100 milyonluk bir nüfusa her yıl yeterli doz aşıyı üretebilecek bir sanayi tesisini kurmak, laboratuvarlarını donatmak, biyoteknolojik Ar-Ge ile yeni çıkan virüslere karşı hızla adapte olacak bir endüstriyi ileri teknoloji cihazlarıyla donatarak kurmak pahalı bir iş. Burada çalışacak aşı ve biyolojik ürünler konusunda uzman doktoralı eleman ve teknik bir ekip de bulunacak.

Diyelim ki devlet bütün masrafları üstlendi. Bu tesiste üretilen aşıların satış ve dağıtım garantisi olmalı. Aşının yıllık üretilmesi gerek. Bütün bu masraf ve çabalardan sonra bir de doktorların ve vatandaşların sizin aşınıza güvenmesi gerek. Bunun garantisini kim verecek? Görüldüğü gibi bu konu bilimsel yeterlilikten çok, mühendislik ve ekonomi açısından yapılabilirlik engellerine takılıyor... Her büyük başarıda olduğu gibi, bilimsel birikim, yüksek kalitede insan kaynağı, büyük yatırım sermayesi ve en önemlisi kararlılık ve odaklanma gerekiyor. 

(Özetlenen mektup) Prof. Dr. Murat Türkoğlu 

 

Aşıda İran kendi aşısını, Çin mRNA’sını üretti, peki biz?

19 Eylül 2021 Pazar

Burada yazdım, Bakan Koca Turcovac aşısı için ekim ayında acil kullanım için başvuruda bulunabilirler deyince, ben de Turcovac üzerine minik bir bilimsel bilgi açıklamasından haberdar olan var mı, aşı dünyasını izleyenlerde buna inanan kimseye rastlamadım, Turcovac’ın “sahibi” Özdarendeli’yi de açıklamaya, içimizi rahatlatmaya davet ettim.

Hayret kimse üzerine alınmadı! Sadece iktidar trollerinden hakaret geldi, bu akılsızların aklına, ya şunu bir araştırayım gibi bir soru takılamayacağı için... Adeta aşı yok diyeceğim ve var diyen çıkmayacak, ne biçim yönetim burası?!  

Lütfen, gazeteci arkadaşlar, bir basın açıklaması sırasında Bakan Bey’e sorar mısınız, Turcovac konusunda olumsuz görüşler var, ne diyorsunuz, faz aşamaları konusunda sıfır bilgi paylaşıldı, siz ekim tarihini işaret ediyorsunuz.. diye.. Yoksa hiçbir gazeteci de mi merak etmiyor gerçeği?!

İRAN, YERLİ AŞISINI ÜRETİYOR

Bu yılın mayıs ayından itibaren İran’da yerli aşı COVIran Barekat aşılama programına alındı (Shifa Pharmed Industrial Group). İran’da eşzamanlı olarak Sinopharm, Oxford-AstraZeneca, Sputnik V ve Hindistan’ın Covaxin aşıları kullanıldı, kullanılıyor.

COVIran Barekat inaktif aşı, 3. faz denemesi sürerken, 1. ve 2. fazlardan elde edilen tatmin edici sonuçlar üzerine acil kullanım onayı aldı. Aşılanmış kişilerin yüzde 93’ünden fazlasında nötralize edici antikorlar ürettiği saptanmış. Çin aşıları gibi altı aylık süre sonunda güçlendirici aşı düşünülüyor.

İran’da ayrıca başka aşılar da gelişme aşamasında. İran’da ta 1920’de kurulmuş bir Pastör Enstitüsü var. Küba’da Finlay aşı enstitüsü ile ortaklaşa rekombinant protein aşısı Pasteurcovac geliştirildi (Küba’daki adı Soberana 02). III. faz aşamasında ama acil kullanım aldı. Klinik deneylerde başka inaktive, rekombinant-protein ve en az bir mRNA aşısı, iki adenovirüs-vektör aşısı ve bir kızamık-virüs-vektör aşısı gündemde.. 

ÇOK SAYIDA AŞI ÜRETİYOR

1920’den beri Pastör Enstitüsü’nün varlığı, İran’ı bu aşamaya getirdi. Tüberküloz ve kuduza karşı aşılar üretmiştir. İran’da kızamık, kabakulak ve insan papilloma virüsüne karşı da aşılar geliştirildiğini söylüyor Kayhan Azadmanesh, İran hükümetine de danışman ve Humimmune BioNTech’in sahibi..

COVIran Barekat’ı geliştiren araştırmacılar klinik öncesi sonuçlarının ön baskısını geçen haziranda yayımladı. İran büyük ölçekli üretim sıkıntısını da birkaç ay içinde aşmayı planlıyor.

Bu arada şüphesiz Hindistan da kendi aşılarını üretip uygulamaya koydu.

Bizim de aşılarını kullandığımız Çin’de “Sinopharm şirketi yeni varyantlara karşı mRNA tabanlı koronavirüs aşısı geliştirdiklerini duyurdu.” Çin’de yine Walwax Bioteknoloji’nin de mRNA aşısının test denemelerini yaptığını öğreniyoruz.

BUNLARI NEDEN YAZDIM?

İran’da bilimin gücü çok yüksek. Bizim Özal döneminde terk ettiğimiz bir aşı gelenekleri var. Sadece aşıyı mı terk ettik? Yabancı parayla, borçla yaşamayı seçtik. Şimdi aşıyı yeniden keşfetmeye çalışıyoruz, bu da zor ve ağrılı bir süreç oluyor. Ne sonuç verir bilmiyoruz. Sizinle Sanayi Bakanlığı sitesinden aldığım şu bilgileri özetle paylaşayım:

TÜBİTAK öncülüğünde kurulan Aşı Platformu Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı himayelerinde, TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün koordinasyonunda COVID-19 Türkiye Platformu kuruldu. Platform çatısı altında bağışıklık kazanılmasına yönelik aşı ve tedavi odaklı ilaç geliştirme maksatlı, 49 farklı kurum ve kuruluştan toplam 436 araştırmacının katıldığı 17 proje yürütülmekte.

Sitenin adresinde (www.sanayi.gov.tr/covid-19/asi-ilac-ve-tani-calismalari#asi-calismalari) 2 Eylül’de yenilenmiş, 7 aşı çalışmasıyla ilgili bilgiler paylaşılıyor. 4’ü FAZ I’e geçiş sürecinde, 1’i FAZ-I’e başlayacak, 1’i FAZ-II’yi başlatacak (Selçuk Üni.), 1’i de FAZ-III’ü başlatacak (ODTÜ VLS aşısı).

Diğerleri bu aşamaya bile gelememişler henüz. Bu arada mRNA aşısını geliştirmeye çalışan bir grup da var.

Bu konuda yazmayı sürdüreceğim.


Not: İran’la ilgili bilgileri Nature’ın şu makalesinden aldım: https://doi.org/10.1038/d41586-021-02216-z



Covid cinayetleri!

16 Eylül 2021 Perşembe

Binlerce vakadan biri...  

Arkadaşım yakınlarda babasını kaybetti. 

Babası kardeşinin yanında kalıyordu. 80 civarında ama hareket yeteneği iyi, merakı çok, okuryazar, arkadaşım sık sık arar ve fikir sorardı.

Aşı olmamıştı. Tereddütteydi.

Arkadaşım neredeyse gün aşırı babasına aşı olması gerektiğini söylüyordu. 

En son, “Tamam oğlum, doktorumla kesin konuşacağım, ona göre davranacağım” dedi.

***

Aslında aşı tereddüdünde yanında yaşadığı diğer çocuğu etkili olmuştu.

Çünkü Covid’e inanmıyordu, aşıyı da Big Pharma’nın para kazanmak için uydurduğuna ve dünyayı köle olarak kullandıklarına inanıyordu.

Aşı olurlarsa insanlıktan çıkacaklar ve kim bilir neye benzeyeceklerdi!

Evde komplo masallarıyla babasının kafasını ütüleyip duruyordu.

Aslı astarı olmayan, uydurulmuş onlarca masal..

On binlerce evde yaşandığı gibi.

Adeta bu masalları, Azrail kılığına girmiş Covid virüsü uyduruyordu.

Kanarsan ve kendini son derece korumazsan, Rus ruleti oynamaya başlıyordun.

Tetiği çekiyordun, mermi ya denk geliyor ya gelmiyordu.

***

Fakat gelin görün ki yanında yaşadığı çocuğu Covid kaptı... 

Evde babasına bulaştırdı. Kendisi ağır hastalanmadan Covid’i atlatırken, baba iki ay hastanede ölümle yaşam arasındaki ince çizgide durdu.

Sonunda savaşı kaybetti, doktorların ellerinden kaydı gitti.

Henüz daha yaşanacak bir hayat bitmişti.

***

Arkadaşımı uzun zaman sonra geçenlerde gördüm, nasılsın diye sordum, dedi ki: “Kendimi yeni toparlayabiliyorum, ama hâlâ elim sık sık telefona gidiyor, ‘Baba şu işi nasıl yapıyordun?’ veya ‘Baba şöyle düşünüyorum, doğru mu, sen ne dersin’ demek için tuşlarken yakalıyorum kendimi...” 

“Ne oldu babana” diye sorunca, “Ah demek söylememişim, haberin yok” diyerek olayı anlattı.

Her gün aramızdan ayrılan yüzlerce insan arasından biriydi demek. Onların ismi yoktu, günde kaybettiğimiz ortalama 250’den biriydi.

***

Kardeşin ne diyor diye sordum. Bir cinayet işlendi o evde, farkında mı?

Öyle bakmıyor, hatta başsağlığı için kendini arayan bir arkadaşıma, Dünya Sağlık Örgütü’nün ne kötü bir kurum olduğunu söylemiş. Fikrinde bir değişiklik yok. Hatta soruşturuyor, acaba bir hastalığı vardı da ondan mi gitti diye!!!

Kendi vicdanını rahatlatmak, kendini koruma refleksi... Kabul etse cinayet işledim diyecek, bu olguyla yaşamayı göze alamadığı için saplantısını sürdürüyor. Böyle binlerce ölüm yaşanıyor evlerde, Covid’e ve aşıya inanmayan kör inançlılar kaptıkları virüsü ailelerine ve çevrelerine yayıyorlar. Şüphesiz bizler de aşı olmamıza rağmen dikkat etmezsek virüsü yayabiliyoruz. Ama hiç olmazsa birlikte olduklarımız arasında aşısız kimse yok..

Ve kimsenin de kafasına girmiyoruz, virüs yok, aşı uydurma, olursan kuyruk çıkar, kısır olursun, çocukların hastalıklı doğar gibi yalan düşüncelerle insanların virüs karşısında korumasız kalmasına katkımız olmuyor.

***

Dava aç dedim” son sözüm olarak, cinayetten! Kendisinin inanmama özgürlüğü olsa bile, dünyanın - bilimin kabul ettiği bir gerçeği yok sayarak, babasına bulaştırmayı göze aldığı ve sonunda ölümüne yol açacak olayı başlattığı için. Kendi iradesini babasına dayattığı ve onun kendini korumasına olanak vermediği için. Örnek olur. 

 

Yerli aşı umudu iyi güzel de Turcovac bir balon mu?

14 Eylül 2021 Salı

Fahrettin Koca Bey 9 Eylül’deki açıklamalarında büyük mü büyük bir müjdeyi duyurdu vatandaşlarına: “Yerli aşımız Turcovac, acil kullanım onayına müracaat edebilecek aşamaya geldi. Aşımız bugün ikinci bir tesiste daha seri üretilebilecek bir altyapıya ulaştı. Onay alması halinde ekim ayı içinde seri üretime geçeceğiz..”

Duydun mu ey Türkiye! İçin rahat olsun, yerli ve milli aşımız ha geldi ha gelecek; Türkiye düşmanları bize aşı vermese bile kendi aşımızla bu pandemiyi demir yumruklarımızla ezip yok edeceğiz.

Fakat küçük bir problem var; acaba Fahrettin Bey bu açıklamasına kendisi inanıyor mu, yoksa bildiği fakat millete açıklamadığı başka şeyler mi var? Daha net sorayım: Turcovac hakkında bilimsel olarak açıklanmış hiçbir bilgi yokken, Koca neye dayanarak böyle konuşuyor, yoksa bu aşı üzerine inşa edilen umutlar yıkıldı mı, Koca bizi mi aldatıyor? Yoksa Koca mı aldatılıyor?

SOMUT BİLGİ SIFIR

Ülkemizde COVID’e karşı aşı üretildiğinde buna en çok sevinecek insanlardan biriyim. Fakat izliyorum izliyorum bir sonuç göremiyorum.

Erciyes Üniversitesi’ndeki aşının üretiminin başında olan Prof. Aykut Özdarendeli’nin en son bir ay önceki açıklamasına bakıyorum. Hemen hemen hiçbir şey söylemiyor. İngiliz varyantına karşı yüzde yüz etkili diyor. Neye dayanarak? Fareler üzerindeki deneylerine. Ülkemizde en yaygın Delta varyantına karşı etkisi var mı? Bilinmiyor. 

Özdarendeli, şöyle diyor: “Şu anda Turcovac aşısı ile ilgili klinik öncesi çalışmaları bitirdik. Faz çalışmalarının devam ettiğini söyleyebiliriz.” Somut bir şey yok, salt “klinik çalışma bitti” diyor, yani 1. Faz.

GERÇEKTEN FAZ-2 BİTTİ Mİ?

Bakan Bey, Faz-3’e geçildi diyor. Peki, Faz-2 sonuçları konusunda herhangi bir bilgi paylaşıldı mı? Hayır. Faz-2, ortalama 200 kişi üzerinde ilacın etkinliğini ve güvenliğini ölçer. İnsan büyük bir gururla açıklamaz mı: “İnsan üzerinde yaptığımız, şu kadar yüz kişiyi kapsayan Faz-2 çalışmalarımızdan şu yüz güldüren sonuçlar alındı ve aşımızın (mesela) yüzde 65 etkili olduğu görüldü”, değil mi?

Şimdi Faz-3’e geçildiği ileri sürülüyor. Bu fazda aşı, en az 1000 kişi üzerinde çokuluslu, çok merkezli, rastgele ve çift kör yöntemiyle planlanır. Bu fazı geçerseniz, acil kullanım izni için başvurabilirsiniz...

UMUTLAR BOŞA MI?

Sayın Koca ve Özdarendeli, Faz-2’nin sonuçları nedir ve Faz-3’e gerçekten geçtiniz mi? Milleti, hiçbir sonucu açıklanmamış aşı ile bir aşılama yapmayı planlıyor olamazsınız!

Yoksa henüz tatmin edici bir sonuç alınmadı ve umutlar boşa mı gitti?

Koca, zaten korona vakaları, aşıları, sonuçları konusunda düzgün bir açıklama yapmamış, verilerin üzerine oturmuş bir insan. Bu açıdan güvenirliği büyük kayıplara uğramış durumda.

Şimdi de Turcovac konusunda günah keçisi mi olacak?

UMUTSUZ BİR İNSAN GÖRÜNTÜSÜ

Önceki gün, Özdarendeli ve başka aşı çalışmalardan bazı liderlerinin de katıldığı bir bilgilendirme, seminer çalışması yapıldı. Geç haberim olduğu için izleyemedim, ama aldığım bilgiler sıfır umut üzerineydi. Özdarendeli’nin üzerine şimdiki çalışmaları somut hiçbir bilgi ver(e)mediğini, daha önceki çalışmalarından bahsettiğini öğrendim. Katılımcılar üzerinde “Ben de umutlu değilim” etkisini bıraktığını söylediler. Bir başka bilimci ise toplantıdan sonra “Faz-1’de 2’den de aslında doğru bilgi yok” görüşünü paylaşmış. Özdarendeli ile temasta olan bazı bilimciler soru sorduklarında “Bunu niye soruyorsunuz, yoksa başarısız olmamızı mı istiyorsunuz” gibi bir tavırla karşılaşmışlar.

Bu iş, vatan ve millet düşmanlığı suçlamasıyla karakolda sonuçlanmasın da!

Konuyu yarın sürdüreceğim, belki Özdarendeli kendisine gönderdiğim mesaja bir yanıt verir ve ben de burada paylaşırım.

Beklenti, en az Sinovac etkisinde bir aşı olması, bu umut var mı? Zaten Delta konusunda etkisiz ise bu aşı da bir bilimsel çalışma olarak kalır. Bu da bir deneyim olarak iyidir!!! 

***

Özetle: Turcovac aşısı olacağım diye bekleyen kaç milyon insan var? Şimdilik hiç beklemesinler, virüsün pençesine düşmeden hemen aşılarını olsunlar.


Düzeltme: Pazar günkü “İktidar değişimi tam da kapıdayken, sahnede Erbaş” başlıklı yazımda, iki üç yerde hiç ilgisi yokken Danıştay diye yazdım. Zaten yazının akışından bunların Diyanet olduğu belli. Danıştay’dan, mensuplarından ve okurlarımdan özür dilerim.