SAYFALAR

17 Nisan 2021 Cumartesi

Turnosol kağıdını 128 milyar nerede sorusuna daldırınca patlayanlar

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 15 Nisan Perşembe, 2021

 

Bazı konular vardır, turnosol kağıdı gibidir, bu kağıdı deneydeki gibi, mesela 128 milyar nerede sorusu içine daldırırsanız,

a)        Bugüne kadar iktidarın finans bilgisizliğini, kafasında aslında ekonomide karşılığı olmayan bir ucube “teori”nin milletin 128 milyar dolarını kullanarak test ettiğini, veya kumar oynayıp kaybettiği ortaya çıkartır. Ütülen 84 milyon halk ve batan koskoca bir ekonomi gerçeğiyle karşılaşırsınız.

b)       Aslında iktidarın baştan beri izlediği “ekonomi politikası”nın sonunda batacağı belliydi ve bu yıllardır yazılıp çiziliyordu. İktidar ve ekonominin başı ve yardımcıları, son iki yılda giderek artan enflasyon, işsizlik, ve pandemi döneminde de sıfırı tüketen mesela turizm gelirleriyle, TL’nin değer kaybını durdurabilmek ve dövize hücumu önleyebilmek için “arka kapıdan” Merkez Bankasının dövizlerini  piyasaya sürdü.

c)        Oysa yapması gereken “bugün geliyor, yarın yapacağım” diye büyük palavralarla herkesi kandırdığı reformları yapmadı. Durdurulamayan çöküşte bir nefes almak için, damadı görevden alınca ilan ettiklerinin hiç birini gerçekleştirmedi. Tam tersine, atadığı MB başkanına da bir gecede yol vererek, bugünkü tabloyu yarattı.

d)       128 milyar dolar kamu bankaları aracılığıyla piyasaya pompalanarak doların yükselişinin durdurulacağı sanıldı. Fakat bu gayri meşru yollarla gizlice yapıldı, adeta “hazineye hortum” bağlanarak diye de yorumlanıyor.

e)        Tüm bunlar da faizi arttırmamak için yapıldı. Faizi enflasyonun kaynağı olarak gören uyduruk teorileri kutsal bir inanç olarak gördükleri için. Yoksa bunu kasıtlı mı yaptılar ve inanç süslemesine gittiler, bilmiyorum.

f)          Dövizlerin kimlere nasıl kaça satıldığı konusu büyük bir sır. Açıklanmıyor. Bir sürü yalan ortaya sürülüyor, yok pandemide yardım ettik falan... Kardeşim boru değil, 128 milyar dolardan bahsediyoruz.

g)       Oysa iki yıldır ekonomistlerimiz bu paraların peşinde, cinayetin ipuçlarını bir bir toplayarak, yakaladıkları ipin ucunu hiç bırakmadan olayın merkezine ulaştılar.

h)       www.paraanaliz.com/2021/yazarlar/kerim-rota-yazdi-rulet-masasina-geri-donus-mumkun-mu-g-2865/ Bu sitede tüm öykü yatıyor.

i)           Ve şu sorular soruluyor, bunun ileride netleşmesi için:

 

Kerim Rota’nın soruları

 

“Artık ortada “saklanmak” istenen bir şeyler olduğunu biliyoruz. Bu durumda bu konularda tecrübesi olan biri olarak aşağıdaki detaylar açıklanmadan bu konuda gerçek bir aydınlanmanın olamayacağı düşüncesindeyim.

- TCMB hangi kuruma hangi tarihte, ne miktarda ve fiyattan döviz satışı yaptı?

- Alan kurum/kurumlar bunu aynı tarihlerde kime sattı? Bilançolarında kalan fazla varsa bunu ne yaptılar?

- Bu satışlar ortalama olarak ve tek tek işlem olarak hangi fiyattan yapıldı

- Bu kurum/kurumlardan döviz alan kamu bankaları aynı gün içersinde döviz piyasasına hangi fiyattan ne kadar döviz sattı?

- Kamu bankaları aynı gün içerisinde belli bir miktarın üzerinde talep eden müşterilerine hangi fiyattan ne kadar döviz sattılar?

- Kamu bankalarının o günkü alış maliyetinden daha düşük fiyattan yapılan satışlar varsa bunlar kimlere yapıldı?"

 

Fakat ben başka şeyler de merak ediyorum. Mesela bu para operasyonu yapılırken, siyasi yönlendirmeler ve siyasi geri dönüşler oldu mu?

 

Turnosolun başka göstergeleri

 

128 milyar dolar nerede, kampanyası açan CHP’nin tüm afişleri yasa dışı emir ve talimatlarla sökülüyor. Savcılar mülki amirler emir veriyor. Polisler CHP binalarına gözetliyor, afişler asılır asılmaz hemen müdahale etmek için.

İktidar, 128 milyar dolar konusunda ayıbını bildiği için, bu kampanyayı bastırma yoluna gidiyor. 128 milyar doların satışı, ekonomiyi daha büyük zora sokmuş, çöküntü yaratmış ve halkı yoksullaştırmıştır.

İktidar örtbas etmek peşinde, ama bu kaba telaş içinde müdahalesi kampanyayı büyütüyor..

Savcıların mülki amirlerin emir üzerine müdahalesi, “Başkanlık Sistemi”nin ülkeyi hukuki olarak da nasıl raydan çıkardığının bir başka belgesi oldu.

***

128 milyar nerede sorusu, her şey için, sistem için, Merkez Bankası için, başkanlık sistemi için, kuvvetler birliğinin tüm kötülükleri için, ekonominin neden çöktüğü sorusu için, demokrasinin olmadığını sergilemek için, büyük bir turnosol kağıdıdır.


UĞUR GÜRSES’İN İNCELEMESİ Yazıyı yazdıktan sonra gece Uğur Gürses’in “128 milyar dolar ne oldu?” yazısını okudum. Bu da mükemmel analiz, milyarlarca dolar satışının 2019 yerel seçimlerinden hemen önce başladığını, Doların artışının engellenerek sanki ekonominin yolunda gittiği izlenimini vermek istediklerini, iç siyasi politikalarına hazinenin milyarlarını satarak alet ettiklerini yazıyor. Mutlaka okunmalı: https://ugurses.net/

İki dünya savaşı belası ışığında Montrö’yü tartışmak

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 13 Nisan Salı, 2021 

Sanki boğazlar bugünün sorunu imiş gibi, anlaşmayı değiştiririz deleriz geçeriz, etrafından dolaşırız, süper devletlere karşı şantaj veya pazarlık aracı olarak kullanırız diye tartışılıp duruyor. İnsan boyundan büyük işlere kalkışmasın, başı dertten kurtulmaz, üstelik ağır bir de darbe yer.

Birinci Dünya Savaşı’nı anımsayın. Almanya’nın tersanelerden taze denize indirilmiş Breslau kruvazörü, Akdeniz’de kendine benzer Goeben kruvazörü ile birlikte, Akdeniz’de görevlendirilir, o sırada Balkan savaşı sürmektedir. Derken dünya savaşı patlar, Akdeniz’de İngiliz gemileriyle savaşa tutuşurlar ama kaçarlar, Çanakkale Boğazından Marmara’ya girerler. İktidarda Almancı Enver hükümeti vardır.

 

Karadeniz’de savaş

 

Abra  kadabra, iki gemi Osmanlıya devredilir, Midilli ve Yavuz isimlerini alırlar, sonra Alman gemi komutanının emrine diğer Osmanlı gemileri de verilir, Karadeniz’e açılırlar; Rus limanlarına baskın yapar ve Rus donanmasına karşı savaşırlar. Hikaye uzun! Ama Osmanlı savaş girmiş yok olmuştur. 1917 Ekim devrimi liderleri Doğu bölgesinden birliklerini çekmesiyle oradaki işgallere son verilmiş olur. Ekim devrimcileri daha sonra Türkiye’nin Kurtuluş Savaşının arkasında duracaklar ve Atatürk ile Ruslar arasında dostluk sürecektir. Taa Ata ölünceye kadar.

Sonuç: Boğazlar Ruslar açısından duyarlı konu. Boğazları Avrupalı Amerikalıların boğazlar üzerindeki baskısı, Ruslar için büyük bir güvenlik krizidir.

 

Boğazlar kriz alanı

 

1936 Montrö Anlaşması ile 1924 Lozan Anlaşmasının boğazlar üzerindeki maddeler değiştirildi. Türkiye uzun mücadeleler sonucu boğazların askerisizleştirilmesi maddelerini değiştirdi ve Boğazların savunması sağlandı. Hikaye uzun.

İkinci Dünya Savaşı’nda da Boğazlar konusu büyük gerilimlere sahne oldu. Ruslar, Ankara’nın Almanya yanlısı politikalarından rahatsızlık duydu; güvenlik endişeleri tavan yaptı, Ankara Amerika’yı ve İngiltere’yi Ruslara karşı “kışkırtıcı girişimlerine dönüştü” (*) Ruslar, Boğazların savunmasında kontrol ve üs istedi. Hikaye uzun burada da, dipnottaki kitabı okuyun.

Yani, İkinci Dünya Savaşı esnasında da Ruslar güneyden gelebilecek saldırı tehlikeleri olasılığı karşısında öfkeli oldular. Aynı dönemde Ermenistan ve Gürcistan’ın Türkiye’den toprak talepleri konusunda da (Ruslar toprak istedi!) alışılmışın dışında yorumlarla karşılaşıyoruz kitapta.

 

Ruslar için güvenlik konusu

 

Neyse konu tarihi tartışmak değil, boğazlar meselesinin, Karadeniz’de sahili olan ülkelerin ve Rusların doğrudan güvenlik konusudur. Karadeniz’i ya bir barış denizi ve güvenlik alanı yapacaksınız, ya da “savaş gemilerini Montrö’den geçiremezsek Kanal İstanbul’dan geçiririz” diyerek (Saray) Amerika ile Ruslar arasındaki düşmanlıklara ve gerilimlere, güvensizliklere ve savaş oyunlarına açacaksınız.

Saray’ın Kanal İstanbul ve Montrö Anlaşması gerektiğinde değiştirilebilir yaklaşımını bu çerçevede değerlendirmezsek hata ederiz. Saray, Rusya ile AB/ Batı arasında, ikisiyle de istediği gibi pazarlık edebileceği veya ikisini birbirine kırdıracağı veya gerektiğinde birisinin ağında yer alacağı bir “savaş oyunu stratejisinin aletine dönüştürmek istiyor, Kanal İstanbul ve Boğazlar anlaşmasını...

Tehlikeli olan budur.

 

Rus açıklamalarına bakalım

 

Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zaharova Montrö’nün alternatifi olmadığını söylemiştir. Arkasından Ankara Büyükelçisi Yerhov da, Montrö Sözleşmesi tartışmaları için, "Değiştirilmesi söz konusu değil... Sözleşme Karadeniz'de bölgesel güvenliğin sağlanması açısından önemli ve mihenk taşıdır" dedi.

En son Putin devreye girdi, Erdoğan’ı aradı ve Montrö konusunda görüytüler. Rus tarafının açıklaması:

"Türkiye'nin Kanal İstanbul inşa etme planlarıyla ilişkili olarak Rusya tarafı, bölgesel istikrar ve güvenliği temin etmek için Karadeniz Boğazlarının 1936 Montrö Konvansiyonu şartlarına uygun olarak mevcut işleyişinin korunmasının önemini vurguladı."

Şimdilik bu kadar diyelim.

===

 (*) Hazal Yalın, 1945, Türkiye- SSCB ilişkileri, Kırmızı Kedi’de yeni yayımlanan kitap, tüm bu politikaları belgeler ışığında deşerek tartışma açıyor. Okunmalı.

12 Nisan 2021 Pazartesi

“Yar bize bir darbemsi girişim, sözde değil özde” rüyası

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 12 Nisan Pazartesi 2021

 

Anket sonuçlarının ortalaması, yarın seçim olsa AKP’ye oy vereceğim diyenlerin oyu yüzde 32 civarında, bu yüzde 29 – yüzde 34 arasında değişiyor. Eğilim düşme yönünde.

2015’te AKP yüzde 42 küsur oy almıştı ve Meclis’te hükümet kuramamıştı. Ama bizlere yaşatılan 5 aylık o karanlık dönemin sonunda, seçim tekrarlanarak oyunu yüzde 49,5’a çıkarmıştı.

2018 seçimlerinde ise, AKP 2015 Haziran seçimleri sonuçlarına geri döndü: yüzde 42,56..

2018 seçimlerinde de ekonomi kötüydü: İşsizlik % 11’in, enflasyon % 16’nın üzerinde. %42 oya ulaşması, 2016 FETÖ darbe girişiminin yarattığı büyük destekle oldu.

Bugünkü koşullarda, AKP’yi yukarıya taşıyacak hiç bir durum yoktur. İktidar büyük yolsuzluklar içinde çürümüş, RTE büyük itibar kaybetmiş ve yıpranmıştır. Yarın seçim olsa gümbür gümbür gidecektir.

 

Nemalanan büyük çoğunluk

Yarın seçim olsa anketlerinin sonuçları, yanılma paylarını dikkate alırsanız, en çok yüzde 35-36 olur. En azından 8 puanlık bir düşüş, Türkiye’yi ekonomik ve toplumsal olarak çökertmiş bir parti için az bile.

Gerçeği tam bilmiyoruz, ama AKP rant ihale para dağıttığı ve varlığını bunun üzerine kurduğu için, belki de AKP yönetiminden nemalanan ve iktidarda kalmasını isteyen, ilave olarak dinci ideolojik politikalarını her şeyin üzerinde tutan bir seçmen kitlesi ile birlikte, yüzde 30’a yakın oy potansiyeli arkasında duruyor gibi.

Ama bu iktidardan düşüş demek.

AKP kendisini yeniden yüzde 40’lara taşıyacak olay arayışı içinde. Yazmıştım, dış konularda milliyetçi şahlanış arayışları olasılığı sepette tutuluyor. İçeride neler yaratılır bilemem..

Ama rahatça şunu söyleyebilirim: İktidarın politika oluşturucularında, mesela “ah bize yönelik şöyle bir darbe heveslisi ciddi olay çıksa da, tepelesek ve büyük bir mağduriyet ile seçmeni safımıza çeksek” arayışı çok güçlüdür.

 

 Rüyada durmadan darbe görmek

  İçinde bulunduğumuz seçim sürecinde böyle bir durum asla olmayacağı için, kendilerine darbe yapılıyor arayışı içindeler.

Neler oldu anımsayalım. Can Ataklı iktidarın düşmesine yol açabilecek olasılıkları sayarken “askeri darbe”yi eklemiş ama bunun mümkün olmadığını söylemişti. Kıyamet koptu! Askeri darbeye mi çağırıyorsun, darbeci zihniyet, vesayet rejimi istiyorsun, diye.

İlker Başbuğ “Türkiye Cumhuriyeti’nde 1961- 1980 Güç Odaklarının Mücadelesi” kitabı üzerine İpek Özbey ile röportajında “Menderes erken seçim tarihini açıklasaydı 27 Mayıs önlenebilirdi” sözünü kullandı. Bu söz kitapta ve kitabın arka tanıtımım yazısında da vardı.

Darbe istiyor Başbuğ diye yine kıyameti kopardılar ve suç duyurusunda bulunup dava açtılar.

Canan Kaftancıoğlu, “bir iktidar değişikliğine hatta bir sistem değişikliğine gidişatı görüyorum ve böyle olacağını da düşünüyorum" diyor. Darbecilik Canan hanıma yapıştı. HalkTV de "Milli iradeyi yok sayarak demokrasi dışı yöntemlerle halkın seçmiş olduğu hükümeti ve yine halkın oylarıyla hayata geçirilen yeni yönetim sistemini hedef alan ifadeler" ucubeliğinden ceza aldı

Özgür Özel “saray rejiminin sonu geliyor”, dedi ve ensesinde boza pişirildi, darbe çağırdı diye.

 

Son hikaye Amiraller

Şimdi de emekli amiral yurttaşlar, tamamen uzmanlık alanları içinde Boğazlar ve montrö tartışması üzerine bir duyuru yayınladıkları için “darbe hazırlığı çağrısı yapıyorlar” diye ortalığı yıkıyorlar 8 gündür ve bir kısmı içeride sorguda..

Tüm bunları değerlendirdiğimizde AKP bizi darbe ile yıkmak istiyorlar diye seçmende bir mağduriyet yaratma peşinde. Ama lafla bunun olmayacağının bilincindeler. “Keşke bize karşı hemen tepeleyebileceğimiz bir darbemsi iş yapsalar da, seçmi kandırsak…” hayali içindeler!

Böyle bir şey olmayacağına göre, eğer Türkiye’yi sarsacak daha ciddi bir mağduriyet konusu bulamazlarsa, gittiler demektir.. 

Boğazlar, Rusya’yı kuşatma, emekli amiral yurttaşların duyurusu

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 11 Nisan Pazar 2021 

İstanbul ve Çanakkale boğazları ile oyun oynanmaz.

Boğazlar öncelikle Türkiye için, arkasından Karadeniz’de kıyı ülkeleri ve şüphesiz ki Rusya için hayati güvenlik konusudur.

Karadeniz’de kıyısı olan iki ülke Romanya ve Bulgaristan AB ve NATO üyesi olduktan sonra Karadeniz Rusya için daha bir güvenlik açısından önem kazandı. (Batıya doğru Slovenya, Slovakya, Litvanya, Estonya ve Letonya da NATO üyesi oldular, 2004’ten beri.)

NATO, doğrudan Rusya ile Letonya ve Estonya ile sınır oldu. Rusya’yı Batı sınırından adeta bir kuşatma var.

İki büyük ülke daha, Belaros ve Ukrayna da NATO’ya girerse, Rusya batı sınırından tamamen NATO ile çevrili olacak. Rusya ile Batı arasında Ukrayna üzerinden kıyamet kopuyor.

Ukrayna, anımsayın, Batı ve Soros destekli “turuncu devrimler” ülkesiydi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği çökünce, bu ülkelerin büyük çoğunluğu Batı blokunun ve NATO’nun parçası oldu. 

Çöküşten önceki Avrupa /ABD NATO – SSCB rekabeti sanki kapitalizm- sosyalizm soğuk savaşı rekabetiydi.

Rusya Federasyonu ve Doğu Blokundan kopan ülkelerin hiç birinde sosyalizmin s’si kalmadı. Fakat Avrupa/ABD ve Rusya rekabetinden bir eksilme yok.

Demek mesele sosyalizm /kapitalizm meselesinden çok, bölgesel – ülkesel hegemonya konusuymuş. Batı / NATO egemenliğini, piyasa kontrolünü Rusya’nın sınırlarına doğru yaydı. Ukrayna en büyük çatışma alanı. Burayı kontrol ederse, Rusya NATO askeri paktı ile tam komşu olacak.

NATO/ AB/ ABD’nin yayılmacılığı –her ne isim altında olursa olsun- Rusya için en büyük güvenlik krizi. Genişleyen Batı, daralan Rusya. Ve Boğazlar! Meseleye bir de bu açıdan bakın!

 

Rusya’yı kuşatma

Boğazlar ve Karadeniz’in geçmişine, oynadıkları role bakacağım ama bu yazıda güncelde kalalım.

1)       Biden, Rusya’yı baş düşman ilan etti. Evet, Trump döneminde Rusya ile çekişme vardı, ama Trump Avrupa savunmasını daha çok Avrupalılara bırakma eğilimindeydi, Çin’e odaklanmıştı. Biden, şimdi NATO’ya, Avrupa’ya tam geri döndü ve eski Rusya’yı kuşatma veya Rusya’ya karşı güçlü bir Avrupa/ NATO cephesi politikasını eksiksiz üstlendi.

2)       Güncel vesile yine Ukrayna... Karadeniz bu açıdan önem kazandı. Romanya ve Bulgaristan NATO ülkesi, Ukrayna’yı da koparırlarsa, Karadeniz dolaylı olarak büyük ölçüde NATO’nun kontrolü altında, Rusya ile tehlikeli bir çatışma alanına dönüşecek.

3)       Şimdi şu habere bakın ve işin ciddiyetini anlayın: ABD’nin eski Avrupa Kuvvetleri Komutanı Emekli Korgeneral Ben Hodges: Ukrayna medyasında yayınlanan demecinde Karadeniz’de Rusya’nın 'sinirleriyle oynama’lı; Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Türkiye ve Moldova Rusya’ya karşı birleşmeli ve dahası yine Karadeniz’ne sınırı olan Gürcistan’ı da ekledi. Ruslar Karadeniz’de kendilerini rahatsız hissetmeli, lafı da ona ait.

4)       Devam ediyor: “Ukrayna’nın anti-gemi füzelerini alma kararı ile ABD’nin Romanya’ya keşif ve saldırı amaçlı MQ-9 Reaper insansız hava araçlarını yerleştirmesi, bölgede üstünlüğü ele geçirmeye yardımcı olacak önemli adımlar...”

 

Yunanistan’dan kontrol

            Derken, Ukrayna gerilimi üzerine ABD iki savaş gemisini boğazlardan geçirerek Karadeniz’e açılıyor. Bu şüphesiz bir gövde gösterisi. Ama Karadeniz’in NATO kıyılarına da sahip olmasının verdiği bir güvene dayalı gövde gösterisi

Bir not daha: ABD Yunanistan’da giderek daha fazla konuşlandığını görüyoruz. Avrupa savunması tatbikatında geçen ay ABD Dedeağaç’ı bir askeri yığınak bölgesine dönüştürmüştü. Acaba orada bir de deniz üssü kuracak mı? ABD aslında Dedeağaç ile “Karadeniz’e yerleşmiş” oluyor bir bakıma... Boğazları da denetlemiş olacak.

ABD Montrö anlaşmasını da değiştirerek, Karadeniz’e engelsiz çıkış arayışı içinde. Taraf olmadığı için anlaşmanın değiştirilmesi için harekete geçemez, ama kontrol ettiği ülkeleri buna zorlayabilir. İsterse..

Fakat buna daha var. Gerçi Boğazlar su yolu olarak ne kadar önemli modern bir savaş- baskısı için tartışma konusu. Çünkü uçaklar, füzeler, uçak gemileri.... var oğlu var. Karadeniz’de müttefikleri de var.

 

Vatanseverler neden içeride?

Durum böyleyken, Ankara’nın efendileri, Montrö anlaşmasını değiştirmekten bahsediyor. Veya Kanal İstanbul ile anlaşmayı delebilme hayali kuruyor... Anlaşmayı ülkemizin teminatı olarak gören ve iktidarın bu politikasına karşı görüş açıklayan emekli vatanseverleri de tutup içeri atıyor.

Ne ve kimin adına sorusunun yanıtı hemen yukarıda...

Bu emekli vatanseverleri Balyoz uydurmasıyla yıllarca zindana atan da, ABD’nin kullandığı FETÖ’yü ve bu kumpasta en büyük rolü ortamı hazırlamak da Saray’a düşmüştü. Kutsal işbirliği.

Şimdi yeniden o günlere döndük?

Kim ve ne için? Yanıtı hemen yukarıda dedim ya..

 

11 Nisan 2021 Pazar

Kanal İstanbul ve Montrö, bir taşla iki kuş vurma eylemi

Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 8 Nisan Perşembe, 2021


Vatansever emekli denizci subaylar, üstelik hepsi amiral düzeyde denizlerimiz konusunda uzman, tüm denizlerimizi boğazlarımızı yıllar boyunca karış karış biliyorlar, Montrö konusunda konuşmayacaklar, açıklama yapmayacaklar da kim yapacak?

Montrö anlaşması ile Kanalİstanbul’u ilişkilendiren Saray ve adamları, Kanalİstanbul’un bize boğazlar konusunda şeni açılımlar getireceğini söylüyorlar. Dahası “Atatürkçüler, Kanal İstanbul’u desteklemeliler, bu milli eğemenliğimizle ilgili” diyorlar.

Atatürkçüler, vatanseverler, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını sonuna kadar koruyan “monşer”ler, uzman akademisyenler, tarafsız strateji uzmanları, hemen hepsi Kanal İstanbul’un açacağı belaları yıllardır çok iyi analiz ediyorlar. Bu konuda Saray’ın siyasi rant oluşturma politikasının “Atatürkçülüğüne” ihtiyaçları olduğunu hiç sanmıyorum.

 

Geride ne kalacak

 

Montrö ve Kanal İstanbul konusunda ısrarlarının stratejik nedenleri ve “sağlayacağı yararları” konusunda hemen hiç bir ciddi “politika, askeri ve stratejik tartışma metni” ortaya koymayan ve köşe yazarlarının suya tirit yazılarıyla idare eden Saray ve adamları, Kanal İstanbul’un ticari büyük bir rant alanı yarattığı konusunda tamamen sus pus içindeler.

Kanal İstanbul projesi uluslararası alanda Boğazlar konusunda ülkeye hiç bir yarar sağlamayacaktır. Tersine Türkiye’yi zor durumda bırakan uluslararası boyutta bir tartışma ve zorlamaları beraberinde getirecektir.

Ama son tahlilde Kanal İstanbul’dan geride kalacak olan, egemenlik tehditlerinden başka, muazzam yeni zenginlikler olacak. Bu zenginliklerin rantını da daha şimdiden kanal boyunca tüm arsaları kapatmış olan, Araplar ve dostları iktidar siyaset ve çevresi, kanal boyunca yapılacak lüks evler, mahalleler, yaşam alanları olacaktır.

İktidarın adamlarının Kanal ve Montrö ilişkisi üzerinde dururken, asıl gözden sakladıkları budur.

İstanbul’un sırtı üzerinde muazzam yeni bir kambur yaratıyorlar.

Oraya gerekli suyun ve altyapının yükünün tümü, İstanbul’da yaşayanların yaşam kalitelerini düşürecek, daha yaşanmaz bir kent içinde bocalayan bir kente dönüşecek İstanbul.

 

İktidarın ultra zenginlerine lüks yaşam kanalı

 

Kanal boyunca ortaya çıkacak lüks yaşamı, tüm Türkiye, vergi veren tüm yurttaşlar finanse edecektir. AKP döneminin yeni ultra zenginleri ve Arap dostları için yapılıyor her şey..

Ahret yaşamını yoksullara bırakarak, dünyevi yaşamı kendilerine inşa ediyorlar.

Montrö tartışmasıyla, iktidarın çabası bir yandan da, kanalda yaratılmakta olan büyük zenginliği gözde kaçırmasıdır. Dikkat edin, özellikle bu konuda yapılan araştırmalara, yayınlara, haberlere, yani özetle bu topa hiç girmiyorlar.

Tam tersine, bu konudaki gerçek haberlere sürekli yasaklamalar getirmekle meşguller.

Saray sözcüleri ise Kanalİstanbul’u bize egemenliğimizi artıracak proje olarak dayatıyor ve kabul ettirmeye çalışıyor.

Vatansever emekli subayların ülkeye mesajları, şüphesiz Kanal’ın Boğazlar konusunda yaratacağı büyük tehlikeye odaklı.

 

Başımıza dert açacak

 

Kanal İstanbul’un yaratacağı egemenliğimizle ilgili tehlikeleri, hemen kısa bir süre önce de 126 üst düzey emekli diplomat dile getirmişti. Subaylar, kanalın, ülkenin güvencesi olan Montrö anlaşmasını tartışmaya açacağını, Atatürk Türkiyesinin Lozan’dan sonra en büyük başarısı olan anlaşmanın, ülkemizin Çanakkale, Marmara ve İstanbul boğazı üzerindeki mutlak egemenliğini tehlikeye sokacağını bildirdi..

Hepsi, uluslararası diplomatik siyasetinin içinde pişmiş emekli diplomatlar tıpkı vatansever subaylar gibi, Kanalın başımıza açacağı tehlikeleri dertleri tahmin etmeyecek te, kanalı muazzam rant kapısı olarak gören Saray ve adamları mı bilecek...

 

Hukuk oldu guguk

 

Vatansever emekli subayların tıpkı Fetö zamanında olduğu gibi üstelik sabah şafağında uzun süreli gözaltına alınmalarına, Danıştay ve Yargıtay’dan gelen destek mesajları, tüm yargı için yüz kızartıcıdır. Daha neyle suçlanacakları bile belli olmadan, haklarında dava açılırsa, dosyalarına bakacak olan Yargıtay ve Danıştay’dan gelen ve daha başlangıçta olaya siyasi olarak baktıkları ortaya çıkan açıklamalar, Sarayın yargısı kanaatinin belgeli somut ifadesi oldu.

Darbe girişimi iddiaları ise, iktidarın sadık eski ve yeni kalemlerinin rezaletini bir kez daha ortaya serdi.

Türkiye’de hiç kimsenin Anayasal yasal ve hukuksal güvencesi olmadığını görüyoruz.

10 Nisan 2021 Cumartesi

Saray, en önemi kozunu kaybediyor mu? Montrö, Kanalİstanbul

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 6 Nisan Salı, 2021


Diyelim ki Saray Montrö Boğazlar Anlaşması’ndan Türkiye’nin çekildiğini açıkladı, yani tek taraflı olarak anlaşmayı feshetti. O zaman boğazlar, yani Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı ne olacak?

Bu sorudan çok daha önemli soru şu: RTE neden Boğazlar anlaşması feshetmek istesin?

Henüz kendi ağzından böyle bir talebi duymadık. Ama adamları tartıştığına göre, demek ki kaynak saray.

Saray ne Meclis’teki mutemedi Şentop’un konuya yaklaşımına bir açıklama yaptı... Mesela, yahu gereksiz yere bu konuyu niye açıyorsun, boş boş tartıştırıyorsun, gibi laf etti. Ne de anlaşmanın feshedilmesini yazıp çizen kalemşörlerini susturdu.

Ama öncelikle şunu yaptırıyorMontrö anlaşmasını feshetme yetkisine sahibim, istersem tüm anlaşmaları fesh edebilirim, tek yetkili benim..

İstanbul Sözleşmesi’ni fesh ederken, böyle davrandı. Meclis’in başına oturttuğu Şentop da bunu teyit etti, tüm anlaşmaları tek başına fesh edebileceğini dile getirdi.

Saray, öncelikle Montrö’yü de tek başına kaldırabileceği algısını veya inancını veya kabulünü cebine koymak istiyor.

 

Sorgulanamaz egemenlik

 

Amirallerin açıklamasını karşı yurttaşlık haklarına bu büyük saldırının “eyvah bizi yıkacaklar, darbe yapacaklar” endişesi veya korusu sıfır. Saray’ın kayıtsız şartsız egemenliğinin alabildiğine sorgulanır olmasına olan tahammülsüzlük var.

Bir de, halkı hayata karşı savunmasız bırakan ekonomik çöküntü yerine şimdi bu bildiriden uyduruk bir mağduriyet çıkarma hamlesi içindeler.

RTE’nin Montrö ile ilgili net açıklaması, İstanbulKanalı’ının Montrö ile bir ilişkisinin bulunmadığı yönündeydi. Oysa Montrö boğazlar ve Marmara ile bir bütündür.

 

Montrö’ye neden istemiyor?

 

Saray niçin ne adına kimin adına anlaşmayı feshetmek istiyor? Sorunu nedir? Bugüne kadar Montrö’nün kaldırılmasının ne kadar iyi olacağını söyleyen tavsiye eden dayatan hep ABD, İngiltere oldu.

2006 yılında o dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice Türkiye’yi ziyaretinde Akdeniz’deki Amerikan donanmasının Karadeniz’e çıkartmak istediğini söylüyor ve AKP iktidarına izin verin diyor. 30 Aralık 2019’da  İpek Özbey’e verdiği röportajda Türker Ertürk bunu doğruluyor. Bir anısını anlatıyor: İngiliz Amiral “Karadeniz Ereğlisi’nde kendisine, şu güzel limanda NATO gemileri de olsa ne iyi olurdu, diyor. gözaltındaydı.. Ertürk ayrıca 2016’da Erdoğan’ın “NATO’nun Karadeniz’de aktiviteleri yetersizdir” dediğini anımsatıyor. Belli ki Erdoğan’ın cebinde bir NATO planı var Karadeniz için.

Montrö’ye fesh edemesem eğer, Kanalİstanbul’la anlaşmayı delebilirim düşüncesi de var.

 

Kanal İstanbul’la deleyim

 

Emekli Amirallerden önce Emekli Büyükelçiler de, Kanal İstanbul’un Montrö için tehlikeli proje olduğunu açıkladılar. Emekçi büyükelçilere bir şey olmadı. Ama benzer düşünceleri dile getiren emekli Amiraller gözaltına alınıyor.

Peki Saray neden Montrö’yü gündemde tutuyor?

Montrö anlaşmasının feshinden en çok zarar görecek olan, tabii ülkemiz dışında Rusya’dır.

 

Rusya kesinlikle karşı

 

Peki Erdoğan Rusya’nın düşmanlığı pahasına bunu neden istesin ki?

Erdoğan baştan beri ABD politikasını tercih eder. En son Bloomberg’de yayınladığı ve önceki yazımda konu ettiğim mektubunda, ABD’yi Suriye’ye çağırıyor ve destekle bizi Suriye işini halledelim diyordu.

 Erdoğan Putin’i mecburen kabul eder. Suriye’nin İdlip eyaletinde 35 kadar şehit verdiğimiz son büyük çarpışmadan sonra, RTE bir anlaşmaya varmak için Moskova’ya gitmiş ve görüşme kapısının önünde bekletilmişti. Cumhurbaşkanının bunu da unutması mümkün değildir.

Tercihi aslında ABD ile işbirliğinden yanadır.

S-400 füzelerinin satın alınmasının altında aslında ABD’ye Batı’ya karşı bir koz olarak kullanabileceği düşüncesi yattığı söylenebilir. Ama koz geri tepti ve çıkmaz içindeki ilişkileri düzeltmek için Suriye mektubu ile ABD’ye Rusya’ya karşı bir başvuruda bulundu.

Ama mektup adresine varmadı.

 

Koz elden mi gidiyor

 

Montrö’nün feshine ve Kanalİstanbul’a ülkede büyük karşı çıkış, direniş var. Saray, ABD karşısında eline geçireceği bu en büyük kozun tehlikeye girdiğini düşünüyor olabilir.

Emekli Amirallerin bu önemli ve etkili karşı çıkış bildirisine gösterilen şiddet de bunu gösteriyor. Amirallerin çoğunu FETÖ ile ABD (tabii ki AK ile birlikte) tasfiye etmişti, unutmayalım.

Şimdi emekli amiral yurttaşların sivil haklarına bu izansız saldırı ile “ikinci tasfiye”yi tamamlıyorlar adeta.

Ama Saray’ın projesi de giderek suya düşüyor.

Duyuru sarsıntısı, zamanı ve yeri üzerine...Amiraller

 Bilim ve Siyaset, Cumhuriyet, 5 Nisan Pazartesi, 2021

 

Önce ilkesel yaklaşmalı: Bir iktidarın etkili elemanları ülkenin temel ilkeleri, anlaşmaları, Anayasal düzeni hakkında her şeyi söyleyecekler...

.. Yetkili olmadıkları halde, mesela İstanbul Sözleşmesi gibi kadınlar üzerindeki erkek şiddeti konusunda devlete hükümete yükümlülükler getiren uluslararası anlaşmaları fesh edebilecekler...

.. Dahası, Boğazlar Anlaşması (Montrö) gibi, ülkemizin bağımsızlığının ve egemenliğinin temellerinden biri olan anlaşma için bile “evet, Cumhurbaşkanı isterse Montro’yü ve başka anlaşmaları da fesh edebilir” diyebilecekler..

... Bu söz üzerine satın aldığın medyanın kalemleri derhal Montrö’nün feshedilmesini isteyecekler...

... İstanbul’u mahvedecek Kanal İstanbul’u bahane ederek, emperyalist dayatmalara kapı aralayan Montrö’nün dibine mayın döşenmesini tartıştıracaksın...

... Saray’ın Efendisi’nin sınırsız yetkilere sahip olduğunu, her şeye kadir olduğunu millete dayatacaksın...

... hala görevde olan amirallerinin tarikatlarla al takke ver külah içinde olmasını hoş göreceksin...

... Ortaklarınız Anayasa Mahkemesi’nin ortadan kaldırılmasını isteyebilecek...

... Ama, “yok bu kadar değil” diyerek, Montrö anlaşmasının tartışılmasına karşı çıkan 104 emekli Amiralin bildiri yayınlamasını darbe mi, iktidar üzerinde askeri vesayet mi kurmak istiyorsunuz, gibi ucube görüşlerinizle derhal harekete geçireceksiniz.

 

Anayasa geçerli mi?

 

Madde 26 – Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.

Biliyoruz bu maddeyi askıya almış durumda iktidar.

Bu maddeyi şuna dönüştürdüler: “Kimse düşünce ve kanaatlerini ...ne tek başına ne de toplu olarak yayamaz. Bizden izin alınmalıdır. Bu konuda kesinlikle bir serbestiyet yoktur.”

Emekli amiraller bu ülkenin yurttaşı değildir.

Emekli olsalar bile bizim emir ve talimatlarımız altında hareket etmek zorundadırlar.

Yoksa hepsini içeri atarız.

Rütbelerini söker, hepsini ere dönüştürürüz.

Emekli maaşlarını keseriz.

Emekli amirallerin, generallerin, askerlerin, subayların toplu görüş açıklamaları, yasak olmasa bile yasaktır.

Bu şekilde toplu bildiri yayınlamak, hükümete darbe teşebbüsüne girer.

Toplu bildiriler, birer askeri silahtır, toptur, savaş uçağıdır,

Bu bildiri hükümeti yıkmaya kalkışmaktır.

Çok şükür, bildiri ile hükümetin yıkılışını, baş savcıya, soruşturma açma emrimizle son anda önledik.

Hükümet dimdik ayaktadır.

Radyo ve tv’leri ele geçirerek bildiri okumalarına fırsat vermedik.

Az kalsın, birinci, ikinci, üçüncü ordularımızı, hava kuvvetlerimizi de ele geçireceklerdi.

Hükümetimiz, ordularımız uyanıktır, dimdik ayaktadır.

 

Hımmm...

 

Türkiye’yi ekonomik olarak çökertme, halkı yoksullaştırma, işsiz- aşsız- evsiz barksız hakkı var. Turkcell gibi “yerlileştirdiğiniz” şirketlere atadığınız partili adamlarınız 100.000’er Avro yönetim kurulu üyelik parası alacaklar..  işsiz bırakacaklarınıza sadece 1,5 ay devletten yapılacak ödemelere sadece 5 lira zam yapacaksınız.

Evet, seçildiniz, bu haklarınızı tepe tepe kullanıyorsunuz. Kimse sizi engellemiyor. İktidarda her şey üzerinde haklarınız var. Anayasayı çiğneme dahil.

Ama bir açıklama yayınlanınca eyvah darbe teşebbüsü diye ayağa fırlayacaksınız, tabii çaresizlikten ve içinde bulunduğunuz büyük boşluk ve krizlerden...

Ama mağduriyet hikayesini kimse yemez. Burada 83 milyon insan mağdur!

 

Siyasetin rolünü çalmayın

 

Ama yine de, iktidara karşı mücadele siyasetin konusudurAmirallerin toplu bildirileri değil.

Muhalefet partileri bu süreci inşa ediyorlar.

Amirallerin haklarını sonuna kadar savunsak da, çok kritik çok zor koşullarda ve büyük baskılar arasında inşa edilen muhalefetten rol çalacak gibi görünecek bu tür girişimleri erken, yerinde değil buluyorum.

Ben tüm amirallere bireysel olarak muhalif partilere katılıp aktif politikaya destek olmalarını salık veririm.

Ellerinizi siyasetin taşları altına sokun.

Toplu bildirilerin değil.