SAYFALAR

30 Eylül 2019 Pazartesi

Telaş yok, Cumhurbaşkanlığı pür dikkat gelişmeleri izliyor


29 Eylül Pazar 2019 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Cumhurbaşkanı yardımcı Fuat beyin açıklamasını okuduktan sonra yüreğime su serpildi. Fuat bey depremle ilgili gelişmeleri büyük bir dikkatle izlediklerini açıklarken, sevgili milletim de korkulacak telaş edilecek bir durum olmadığını anlamıştır. O halde rahat olsun herkes, başını yastığına koyup mışıl mışıl uyusun.
Tabii bazı kendini bilmezler, bilgisizliklerinden olacak her halde, parkta sokakta çimenler üzerine kurdukları çadır, açıkta yaptıkları kahvaltılar ile, üstelik kendilerine uzatılan mikrofonlara korktuklarını belirterek, ülkemizin yüzünü kara çıkartıyorlar; dünyaya yanlış ve kötü mesaj veriyor ve ekonomik kurtuluş için umut bağladığımız turizmi baltalıyor, dolayısıyla milli ihanet içine girebiliyorlar.
Savcılar, henüz kendilerine bu insancıklar hakkında dava açılması bildirimi gelmemiş olsa gerek ki, bir soruşturma haberini duymadık. Ayrıca emniyet güçleri de kimseyi zorla evlerine sokmaya çalışmadı.
>Ayrıca tabi evlerinde kalanların da kaygı ve korku ile uyku tutmama veya nöbette ve apartta bekleme durumları hakkında da bilgi sahibi olmadık. Yeni tavuk kafeslerine benzeyen odalarına tıkılanların bu küçük sayılan depremde gökdelenlerinin sağa sola sallanmaları karşısında, kimlerin psikolojik tedavi gördüğü hakkında da bilgi sahibi değiliz.
Henüz gazeteciliğimiz bu kadar gelişmiş değil.

Sallanan gökdelenler

Yeni gökdelenlerde oturanların bu küçük deprem deneyimlerini de haberleştirmiş değiliz.
Gökdelenler 7.1’de, hele 7,4 olursa, ne kadar esneyebilecektir?
Hele bağımsız inşaat denetleme kurumlarının kaldırıldığı ve denetlemenin inşaatı yapanlara bırakıldığı AKP döneminde,
Yaşadığımız 6 büyüklüğüne yakın depremin, ana faydan 70-80 kilometrelik bir parçasının kırılması durumunda üreyecek 7.1 büyüklüğünde depremin yaratacağı dehşet konusunda pratikte ve fiili olarak bir bilgimiz yok. Gölcük –İzmit depremini İstanbul gerektiği gibi yaşamadı, çünkü oradaki kırık Düzce’ye doğru uzandı, İstanbul’a doğru değil.
Ama 1999 İzmit - Gölcük deprem “ışınlarının”, KAF Fayı doğrultusunda Batıya doğru da ışık hızıyla giderek Avcıları vurduğunu sadece.
Fakat yine de, o bölgede yaşananlara yabancıyız. Üstelik aradan 20 yıl geçti! 25 yaşında olanların bile bu depremle ilgili deneyimleri bilgileri sıfır.

Yaşadığımızın 25 katı

 Marmara’daki büyük fayın bir kolunun kırılmasının ne demek olduğunu anlamak için, Silivri’de yaşadığımız depremin 25 katı etkisini düşünün demek, halkımıza ne anlatır, bilemeyiz.
Şimdilik en temel bilgimiz, içgüdüsel olarak bedenlerimizin ürettiği korku.
Bu korku varoluşumuzun beynimize uyarısı: Hayatta kal!
Ve insanlar, en güvenilir yerin alanlar meydanlar sokaklar boşluklar olduğunu biliyor.
Ama korku demem eksik, evlerin yıkıldığını da biliyor halkımız ve yıkıntıların altlarında kalanlara, yukarıdan “Hey orada kimse var mı” diye bağırıldığını da.
Ben de abartıp durmayayım, ülkemiz deprem ülkesi. Tabii ki depremin aynı zamanda gerektiğinde yıkım ve ölüm olduğunu herkes biliyor.
Fakat 17 milyon insanın İstanbul’da yapacak fazla bir şeyi yoksa, yüzde 99 için başa geleni kabullenmekten başka çaresi var mı?
Kime güvenecek

Durum şu:

(a) İnsanın canı, (b) tüm ülkeyi yöneten siyaset, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, içindeki bakanlarıyla birlikte, (c) kullandıkları devlet denen heyula örgüt karşı karşıya.
Hepsinin çıkarları birbiriyle çatışıyor.  
(a) yani halkımız, canını malını geleceğini sağlığını çoluğunu çocuğunu işini gücünü b’nin korumasına ve becerisine teslim etmiş ve tabii ki aynı zamanda (b)’nin yönettiği c’ye.
(a) yani halkımız 20 yıldır depreme hazırlık adı altında telefonlarından kesilen vergiyi (iletişim) (b) ye ödüyor.
(b) ise, bugünkü tutarıyla 36 milyar dolar olarak hesap edilen parayı har vurup harman savurmuş, deprem hazırlıklarına harcamamış. Bunu bazıları hatta emanete hıyanetlik olarak bile görebilir.
(b) kentteki tüm okulları ve hastaneleri bile depreme dayanıklı hale getirmemiş. Eski yapı stoku büyük ölçüde duruyor.

Merak etme ey halkım

Ama merak etmeyin, korkmayın da, tepedeki adamlar çok dikkatli gelişmeleri izliyorlar. Marmara’daki tüm artçı küçük deprem haberleri masalarına gidiyor. Günde kaç tane artçı oldu falan sayıyorlar..
Büyük deprem olunca, merak etme ey halkım anında haberi olacak tepedekilerin.
Ve AFAD mı Afet mi her neyse ceset torbalarıyla, çadırlarla, yiyeceklerle, kurtulan ve irili ufaklı alanlarda toplananlara ulaşacaklar.
Ülkeyi yöneteneler pür dikkat... Yetmez mi!

29 Eylül 2019 Pazar

5.8 depremi büyük depremi erkene alır...




Celal Şengör ve Sinan Özeren Silivri açıklarındaki depremin İstanbul’da beklenen büyük depremi öne çekebileceği görüşündeler. 7 üzeri büyüklükte bir depremin bir yılda gerçekleşme olasılığı yüzde 2,5

Orhan Bursalı

Depreme nerede yakalandın Celal diye sordum. “Anadoluhisarı’nda evimde.. Sinan ile kahve içiyorduk” deyince ikisini bir arada yakaladığıma sevindim.. Depreme 80 km uzaklıkta olmalarına rağmen çok sallandıklarını belirtti Celal. Neyse ki kahveleri dökmemişiler. Ülkemizin en iyilerinden ikisini bir arada bulduğuma sevindim. Epey de tartışmışlardır aralarında dedim.. Habertürk’e gidecekler. Epey ayrıntılı sorularıma aldığım yanıtları notlar halinde paylaşıyorum..

* Deprem Avcılar ile Silivri arasında şimdiye kadar deprem kaydedilmemiş bir fay üzerinde oldu. Bu fay, Marmara’yı Körfezden Adalar önünden geçerek batıya doğru uzanan 140 km kadar uzunluğundaki ana fay ile tabii ki ilişkili..
*  Bu ana fay ya tek parça ya da iki parça olarak kırılacak. Büyük fayda Marmara’nın ortasında bir sıkışma – kilitlenme var. Bu nedenle kırılıp enerjisini boşaltamıyor. İki parça olarak kırılma olasılığı da bu sıkışma nedeniyle... Bu ana fayın çevresinde çok sayıda irili ufaklı faylar var. Marmara’daki küçük depremlere bunlar yol açıyor.
* 6 büyüklüğündeki son deprem bu Marmara’daki büyük fayın Çanakkale’den Doğu’ya yani Silivri’ye doğru gelen parçasının uç noktasında bir kolunda gerçekleştiği düşünülüyor. Ve geçen haftaki deprem de hemen hemen aynı yerde oluyor. 
* Kırılan fayın uzunluğu hakkında kesin bir şey söyleyemiyorlar henüz, çözümlenmesi gerek. Fakat depremin büyüklüğünden yola çıkarak 10- 15 kilometre tahmin edilebilir.
* En önemlisi: Bu deprem beklenen büyük depremin etkisini azaltır mı, hayır, çünkü ana fay ortada duruyor. Peki büyük deprem için şöyle bir öngörü var: 30 yıl içinde kırılma olasılığı yüzde 65. Bu hesaba göre 7 üzeri büyüklükte bir depremin bir yılda oluşma olasılığı yüzde 2,5.   Bu hesaba göre, Silivri açıklarındaki deprem büyük depremin zaman olasılığı üzerinde etki yapmış mıdır? Sinan Özeren soruma, evet büyük olasılıkla.. Büyük İstanbul depremini daha öne almıştır, yanıtını veriyor.
* Büyük fayın üzerinde biriken enerji çok büyük. Kırılırsa, 4 metrelik bir atım gerçekleşir. Bu da depremin 7.3 ve üzeri bir depreme üretecek anlamına gelir. Eğer fay iki parça halinde kırılırsa, her ikisinin de büyüklükleri 7’nin altında olmaz, üzerinde olur.
İstanbul büyük tehlike içinde. Her yıl yüzde 2,5 büyük deprem tehlikesi altında yaşıyoruz. Bu çok korkutucu. Hem bilimsel araştırmalara fon ayrılmalı hem de çok acil alınabilecek tüm önlemler alınmaya başlanmalı.

28 Eylül 2019 Cumartesi

Cumhurbaşkanı karbon salınımında 10. lider,kent rantı, inşaatçılar ile ev – kent rantı arsa sahipleri arasında paylaştırıldı, kamu yararı hiç gözetilmedi


26 Eylül Perşembe 2019 / Bilim ve Siyaset – Orhan Bursalı

Aşağıdaki grafik yeni bir bakın. Başlığı, G-20 ülkeleri arasında en çok karbon salınımı dünya liderleri.. Recep Tayyip Erdoğan, 10.sırada. 5.088 ton karbon salınımına yol açtı. Hesaplama, ne kadar uçtuğunuz üzerine kurulmuş. Biliyorsunuz, uçaklar dünyada karbon salınımında önemli bir rol oynuyor. Bu liste 2018 uçuş sayısına ve mesafesine göre hazırlanmış. Şüphesiz uçak büyüklüğü de dikkate alınıyor.

Bizim ülke liderinin önünde 9 lider var neyse ki birinci değiliz, biz 10.sıradayız diye övünelim mi, yoksa sera gazı salınımında önemli payımızın olmasına üzülelim mi.. RTE kullandığı uçakların büyüklüğü ve uçuş sıklığı nedeniyle, listenin dikkat çekici yerine oturmuş durumda.

Sıfır Karbon binalar mı?!
 Bunu gündeme getirmemin nedeni, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Birleşmiş Milletlerde İklim Eylemi Zirve’sinde yaptığı konuşma. Konuşmayı okuduğunuzda genellikle fikir birliği içinde olursunuz. Mesela şu sözler: “Yeryüzünde insanın istifadesine sunulmuş her şey bir emanettir, bir sonraki sahibine teslim edinceye kadar emanetin en iyi şekilde korunması gerek..”
Cumhurbaşkanı kentlerin enerji verimli olarak yeniden yapılandırılmakta olduğunu da ekliyor. Doğal gazın yaygınlaştırıldığına ve raylı sistemlerin kurulmakta olduğuna işaret ediyor.
Fakat iktidarı zamanında  kaçırılmış olan fırsatlara tabi ki değinmiyor, sadece gelecek için umut veriyor:
İklim duyarlı, enerji verimli şehirler inşa ederken afet risklerini de azalttık. 2023 itibarıyla yaklaşık 400 bin binada sıfır atık sistemine geçmiş olacağız. Atıklardan geri kazanım oranını yüzde 13'ten 35'e taşıyacağız."
“Herkes için Sıfır Karbon Binalar Girişimi başlattık. 2030 yılına kadar yeni binaların, 2050 yılına kadar ise mevcut binaların sıfır karbon hale getirilmesi amacıyla yol haritaları hazırladık.”

Kaçırılan fırsatlar
İstanbul’da evler kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılıp yapılıyor. İstanbul devasa aptal ve kaba görünüşlü gökdelen sitelerden geçilmez oldu. Birbir ardına, gökyüzü görülmüyor, adeta birer tavuk kümesini andıran pencerelerde hiç de iyi yaşamlar kurulmuyor. Kent içinde de eskiler yıkılıp yenileri yapılıyor.
Bu kentsel dönüşüm gerçekleştirilirken, yıllardır yazılıp çizilen “yeşil bina” değilse bile, bu konsepte yakın bir kural konmadı.
Mesela “ısı kaçağına” karşı kesin ısı yalıtım kuralları bulunmuyor..
Binalara, özellikle de büyük gökdelen okyanusuna, “güneş enerjisi”nden yararlanma koşuyu getirilmedi.
Apartmanlarda ve gökdelenlerde çöp ayrıştırma yerleri şartı bulunmuyor.
Dahası, yağmur sularının, atık suların yenden kullanılması için siteler çerçevesinde sistemlerin temelleri atılabilirdi; bunlar yok.

Değer artışı kamu yararına
Diyeceksiniz ki “Bunlar yapılsa metre kare maliyetleri çok artar ve ev alacaklar bunları ödeyemez ve satışlar azalırdı.”
Yeniden yapılanmaların hemen hepsi, arsa değer artışları ile gerçekleşti. Bu amaçla da, ev sahiplerinin cebinden para çıkmaması için, binalara yeni yükseklikler verildi.
Yani kent rantı, inşaatçılar ile ev – arsa sahipleri arasında paylaştırıldı.
Fakat bir kamu yararı hiç gözetilmedi.
Kamu yararı, yeşil bina, ısı kaçağı önlemler, ve yukarda saydığım es geçilen diğer sistemlerin kurulmasıyla, yasal dayatmayla gerçekleşebilirdi.
Bunun için mesela bir kat yüksekliği de bu amaçla hesaplanabilirdi.
Üstelik TOKİ diye bir devlet kurumu yeni arsaların yaratılmasında ve konut inşatlarında bu kadar söz sahibi iken, tüm bunlar çok daha kolay yapılabilirdi. TOKİ ülkenin arsalarını inşaatçılara peşkeş çekmeyi ön plana aldı.
Büyük fırsat kaçırdı bu iktidar ülkemiz için.
Şimdi Cumhurbaşkanı 2023’ten itibaren 400 bin sıfır karbon bina inşa edeceğiz diyor.
Ne plan ne program ne gelecek gözetildi, tam bir har vurup harman savurma... Tıpkı iktidarın, itibardan tasarruf olmaz anlayışı çerçevesinde tasarrufa yanaşmazken, hele hele ülke ekonomik batık içindeyken..
Yazıktır bu ülkeye ve geleceğe..